- Bu yazıyı bekleyen okuryazara
Öyledir, bazı yazarlar, metinler karşınıza ansızın çıkar. Duralatır sizi.
“Benim yazarım” demesem de yazdıklarına ilgisiz kalmadığım, okuduğum biridir Henry Miller.
Kitabevinde Yazmak Üzerine’yi (*) görünce hemen aldım.
Beşiktaş’ta, arka bahçesi olan bir kafede kitabı okumaya verdim kendimi. Notlarla yol aldım.
*Kendi sesini bulmak,
*Çerçeve anlatı (iç anlatı),
*“Amok Koşucusu” okuma/çözüm,
*Dünyayı (nereden) okuyorsunuz,
*Hayatınızın dönüm noktasını anlatın,
*Çalışma programınız (olmalı),
*Yazabileceğinizi kendinize kanıtlayın,
*Meseleleriniz (nelerdir?),
*Sizde olmayan/olan,
*Kendini dövmek (yazmak için gerekli!),
Henry Miller’a her döndüğümde yazıya/edebiyata “demir atmak” düşüncesi gelir aklıma.
Kendini yazıda tutmak, orada durmak, onunla yaşamak için var olmayı seçen biridir o.
Şimdi, burada, şaşırtıcı biçimde şu sözleri çıkıyordu, tam da yazan birine sözünü edeceğim konuda: MASA.
Yalnızca şu kadarını alıntılayayım buraya, diğerini tümüyle kitaptan okursunuz:
“Beni güvende tutan, salona koyduğum çekmeceli çalışma masası oldu; son elli yıldır babamın terzi dükkânında bulunan, çekmecelerinde tuhaf andaçlar barındıran ve sonunda babam hastayken dükkândan yürüttüğüm masa.” (s13.)
Masalarımdan söz etmişimdir yazıp ettiklerimde.
Şimdilerde taşındığım Köyceğiz’deki Yazıevi’mi, kütüphanemi düzenlerken bunların sayısını -şimdilik- üçe indirdim.
Krokisini çizerek yaptırdığım, tam 23 yıldır da kullandığım yedi çekmeceli masam, benim çalışma güvertem gibidir.
Masanın bir yazarın her şeyi olduğunu düşünürüm.
Sizin camdan masanıza itirazım olsa da “Gene de iyi” dediğimi hatırlarsınız.
Ahşap çekmeceli masa çok şey anlatır bence.
Yazıya, yazmaya dair her şey o çekmecelerdedir benim için.
Makastan mürekkeplere, kartuşlara, kalemlerden not kâğıtlarına, etiketlere, tel zımbadan delgeçlere, ataşlara, postitlere saymakla bitiremeyeceğim nice objelere kadar çekmeceler benim yazıyla, yazmak ritüeliyle ilişkimi anlatır.
Masamın üzeri ise beni tanımlar; okurluğumu, yazıyla yolculuğumu.
Masa başına geçtiğimde benim serüvenim başlar. Kurduğum bir ada gibidir masam/masalarım. Bu anlamda Miller’ın masasıyla ilişkisini anlatması hoşuma gitti.
Evet, benim de kök saldığım yerdir masalarım.
Zaman zaman masanın mucidini düşünürüm. İlkten, nedense taştan masalar gelir aklıma, sonra kalın ceviz ağacı kütüğünden yapılmış yuvarlak masalar...
Masanın evrimini düşünürüm.
Baltanın üç yüz biçimle bugünkü halini aldığını okumuştum bir yerde.
Eğer, bir gün, bir masa kitabı yazmak istersem eminim ki o bilgiyle çıkarım karşınıza.
Evet, sizin masanızı soracaktım. Evinizde, demir atacağınız masanızı sevgili okurum.
Hadi, siz de bunu anlatın bana. Kendi sesinizi bulma yolculuğunuz nerede/n başlıyor...
Ne/yi betimlemek, anlatmak istiyorsunuz bundan böyle; hadi onu konuşalım.
Bilin ki; masam benim düşünce arenamdır aynı zamanda.
Soran, sorgulayan bakışlarım, okyanuslara açılan yelkenimdir.
Miller, bana, yeni konular taşıdı:
*beyhudelik,
*bırakılmışlık,
*köklerimiz,
*her şeyi söylemek gerekmiyor,
*tökezlemek,
*hayata katkı yapmayan birini anlatın.
İşte size yazmak için işaret fişeği olabilecek konular, izlekler. Dura düşüne yola çıkarak bunlardan birini yazmaya yönelebilirsiniz.
“Ne pahasına olursa olsun hayatta kalmak gerekmez; yaşam istenmeyen bir hâl almışsa şayet, bütünüyle yanlıştır.” (s.19)
Şimdi, Adorno’nun şu sözünü hatırlamaz mısınız?
“Yanlış hayat doğru yaşanmaz!”
---
(*) Yazmak Üzerine, Henry Miller; Çev.: Avi Pardo, 2023, Siren Yay., 248 s.