Satanı satarlar

14 Kasım 2021 Pazar

Sağlam okurlarım, küresel istihbaratçılığın beyninin değilse bile uzuvlarının röntgenini çeken ve konu aldığı suikastlara ilişkin tüm savları zaman içinde doğrulanan Hiç Kimse* romanımı bilirler. Dolayısıyla, istihbaratçılara hiç bulaşmadan istihbaratın küresel işleyişi hakkında epeyce bilgi sahibi olduğumu da bilirler.

İşte bu bilgiye dayanarak söyleyebilirim ki istihbaratta kesin bilgi, kesin belge, kesin hüküm, yer ve zaman yoktur. Tüm etkinlikler çıkarsamalara dayalı olasılıklar üzerine kurulur. Her istihbaratçı, kendi ülkesinin çıkarlarına hizmet eder ya da etmekle yükümlüdür. Ancak ulusal istihbarat örgütlerinin dost ya da düşman istihbarat örgütlerine sızması sonucu istihbaratçılar arasında “ikili” çalışanlara da rastlanır. 

İstihbarat tarihinde “ikili” casusların kallavileri, Soğuk Savaş döneminde İngiliz istihbarat ağının en üst yöneticileri arasında Rusya lehine çalışanlardır. 

YA TÜRKİYE’DE?

Soğuk Savaş döneminde, ABD güdümlü olduğu apaçık iki askeri darbe yapılan Türkiye’de, ikili çalışan istihbaratçı yoktu demek mümkün müdür? 

Örneğin Soğuk Savaş’ın en sıcak evresine denk gelen 12 Mart 1971 darbesinden birkaç ay sonra olanlara bir göz atalım:

Mahir Çayan ve arkadaşları, idama mahkûm olan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan’ı kurtarmak için üç İngiliz teknisyeni kaçırır. Bir ihbar sonucu, rehinelerle birlikte Kızıldere’de saklandıkları anlaşılır. Ankara’da özel birlikler, Emniyet, polis ve jandarma kuvvetlerinden adeta bir ordu düzülür. Ordu tam yola çıkacak iken bir MİT elemanı, elinde ABD Büyükelçiliği’nde yazılmış “Teşkilatınızdan şu elemanı da operasyona dahil edin” mektubuyla çıkagelir. 

İKİ PATRONLU İSTİHBARATÇI

Amerikalıların Kızıldere’deki operasyona katılmasını istediği MİT elemanı, Mehmet Eymür’dür. 

Böylesi bir istek, istihbarat evreninde olağan değildir. Amerikan istihbaratı operasyona “dost teşkilat” olarak bir gözlemci katmak istiyorsa kendi elemanını gönderir. Ama MİT’e “elemanını gönder” demesi, Mehmet Eymür’ün hem Türkiye hem ABD için çalıştığını göstermektedir, bu bir... Bu mektupla Eymür’ün çift taraflı çalıştığı resmileşmektedir, iki... Amerikan isteğini kabulle Mehmet Eymür’ün Kızıldere operasyonuna katılması ise Türkiye’nin burnuna kimin halka taktığını ve zaten 12 Mart darbesinin de hangi efendinin rehberliğinde yapıldığını ortaya koymaktadır, üç...

Mehmet Eymür, yalnız Ertuğrul Kürkçü’nün canlı yakalandığı Kızıldere katliamına eylemci ve gözlemci olarak katılır. 

EVET, AMA DİKKAT!

ABD’nin istemine “hayır” diyemeyen MİT, tavsiye mektubunu yine de kenarına “bu adama dikkat” yazıp kaydetmiştir. Ama ne bu not ne de ona buna attığı iftiralar, uydurduğu yalanlar nedeniyle aldığı uyarı, kınama ve cezalarla dolu sicili; sırtını Amerikan dağına dayayan Mehmet Eymür’ün MİT’te her inişten sonra yeniden yükselişini engelleyebilmiştir. 

1994’te MİT Müsteşarlığı kadrosuna alınır. Şahsına “Özel İstihbarat Daire Başkanlığı” diye bir makam uydurulur. Yine bir dizi ipe sapa gelmez dümenleri yüzünden MİT’in Washington temsilciliğine yani efendisinin kucağına atanarak merkezle arasına “zararsızlık” mesafesi konulur. Ancak orada da ortalığı karıştırmayı başarınca temsilcilik kapatılır, kendisi geri çağrılır.

İŞKENCECİ KÖSTEBEK

Son milli görev yeri olarak MİT tarihinde görülmemiş bir rütbe tenziliyle şeker fabrikalarına memur atanan Mehmet Eymür, artık istifa eder ve nihayet ait olduğu yere, ABD’ye yerleşir. 

Başka bir deyişle Mehmet Eymür, 1971’den beri Amerikan istihbaratının MİT’e yerleştirdiği köstebek ve solculara işkence yapmayı “normal görev” kabul eden sadist memurudur. 

Yurtsever istihbaratçıları MİT’ten tasfiye amacıyla attığı iftiralardan, orduyu tasfiye eden Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına yaptığı katkılara, her itiraf ve ifşaatı, ABD’li efendisinin “olur” damgasını taşır. 

CIA ve MOSSAD’daki dengesiz avatarı, haham bozuntusu Tuncay Güney’le kumpas davalarda yaptığı mesai, aslında ABD ile İsrail istihbaratının FETÖ’ye verdiği destek ve işbirliğinin de kanıtıdır.  

SİNEK İKİLİSİ    

Eymür, en iyi yalanların doğrularla bezenmesi gerektiğini bilir; dolayısıyla itirafları da ifşaatları da uydurulmuş düzeneklerle yönlendirilen gerçekler içerir.

Bu sadist, mitoman ve düzenbaz kişiliğin, Mehmet Ağar ile on sekiz diğer sanığın Susurluk JİTEM diye anılan faili meçhul cinayetlerden yeniden yargılanacağı davadan hemen önce “tanığım” diye sahneye fırlaması, elbette sıkıntısal bir raslantı değildir. 

Belki bu davanın sanıklarından olması gerektiği gerçeğini gizlemek içindir...

Ama istihbaratın kesin ve evrensel tek kuralı varsa, o da “satanı satarlar” gerçeği olup belki de eskimiş bir “sinek ikilisi” asıl efendisi tarafından da elden gözden çıkarılmışlığın yalnızlığını yaşıyordur, kim bilir?  

*Hiç Kimse, Kırmızı Kedi, 2018 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kıyamete hazırlık 14 Nisan 2024
Kibir ve kir 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları