Tanrıya Adanmış Şamdan!

14 Şubat 2012 Salı

 

Cumartesi günü Cumhuriyetin arka sayfasında Van Müzesindeki Öksüz Aslancık! yazımı okumuşsunuzdur. Okumayanlar için de özetleyelim.

İÖ 9-7. yüzyılları arasında Van çevresinde yaşayan Urartular’ın Ağrının Patnos ilçesindeki Aznavur Tepesinde de bir kaleleri vardı. Kalede baştanrı Haldiye adanan bir de tapınak bulunuyordu. Kutsal odayı, üzerindeki yazıdan Urartu Kralı Minuanun tanrı Haldiye adak olarak sunduğu anlaşılan, bir insan boyunda (1.78 cm) tunçtan yapılmış görkemli bir şamdan aydınlatıyordu.

Üzerlerinde birer kükreyen aslanın bulunduğu üç ayaklı şamdan definecilerce çalınmıştı. Şamdanın yalnızca bir aslancığı Van Müzesine ulaşmıştı. Müzenin en güzel eserlerinden biri olan, resmini yayımladığımız bu aslancığın bulunduğu tunç şamdan ise kaçırılmıştı.

Şamdanın varlığını İsrailde Kudüs Müzesinde saptayınca, bu anıtsal 2800 yıllık, kralın tanrıya armağanı olan tunç şamdanın fotoğrafını da edinmiştik. İsrail Müzesi, öteki aslancıklardan kalıp alıp üçlemeyi tamamlamıştı.

Ancak şamdanın resmi yazımızda kullanılamadı. Oysa yazının odağı bu şamdan idi. Şimdi Kültür Bakanlığına bu anıtsal şamdanın geri getirilmesi görevi düşüyor.

Hecht Öldü!

 

Dünyanın 1 Numaralı eski eser kaçakçısı ABD vatandaşı Robert (Bob) Emmanuel Hecht, Pariste 92 yaşında öldü. Kendisiyle 25 yıl önce Nev Yorkta tanışmıştım. Sıkça konuşur, haberleşirdik.

Bir mağazalar zincirinin sahibinin varlıklı çocuğuydu. Lise eğitiminden sonra donanmaya yazılmıştı. 2. Dünya Savaşında mükemmel Almancası ile yaptığı çevirmenliği Nürenberg Savaş Suçluları Mahkemesinde de bir yıl sürdürmüştü.

Askerlik sonrasında Zürih ve Romadaki üniversitelerde arkeoloji eğitimi gördü. 1950de Romada antika ticaretine başladı, İngilizce, Almancasına İtalyanca ve Fransızcayı da ekledi. Türkiye dahil çeşitli ülkelerden gelen kaçak eserleri British, Louvre, Boston müzelerine satarak ünlendi.

Türkiyeye gelip gitmeye başladı. 1962’de İzmirden İstanbula uçarken çantasından çıkardığı eski sikkeleri incelemesi hostesin dikkatini çekti. Hostes, durumu pilota, o da kuleye haber verdi. Uçaktan indiğinde havaalanı polisi kendisini bekliyordu.

Eski eser kaçakçılığı suçlaması ile gözaltına alındı. Ancak sikkeler yurtdışına kaçırılmadığı için ceza görmedi. Sadece sikkelere el konuldu.

Uzun süre Türkiyeye gelemedi. Az da olsa Türkçe öğrenmişti. Bir keresinde bana Gazinocular Kralı Fahrettin Aslan ile şeşbeş oynayıp Boğazda balık yemeyi çok özledim!demişti. Kazandığı parayı kumarda harcardı.

1966-68 yılları arasında Uşaktan kaçırılan Karun Hazinesini İzmirin ünlü kaçakçısı Ali Bayırların, herkesten önce gösterdiği Hecht, istenen çok yüksek fiyatı verememişti. Bayırlar da hazineyi aşamalı olarak Nev Yorklu galeri sahibi John Klejmana satmıştı. Hecht, Klejmanın ilk partiyi Metropolitan Müzesine satışı sırasında çevrede bunların sahte olduğu havasını yaymıştı.

1972’de ise Zürihten Nev Yorka giden uçakta Hechtin yanındaki koltukta, büyükçe bir paket duruyordu. İçinde, şu ana kadar dünyada en çok konuşulan dev bir seramik şarap kabı bulunuyordu. İtalyanın Etrüsk uygarlığı bölgesinde, İÖ 515 yılında ünlü sanatçı Eufroniosın resimlediği bu parçayı Metropolitan Müzesine götürüyordu.

Eufronios, Troialılara yardıma giden Fethiye yöresindeki Likya Prensi Sarpedonun savaşta yaralandığını gösteren bir betimleme çizmişti. 1972nin parasıyla müze, bu esere 1 milyon dolar ödemekte tereddüt etmedi. Sergiye çıktığında başına bir güvenlik görevlisi dikildi. Meraklılar bu eseri görmek için kuyruklar oluşturdu.

Amerikan basınındaki tartışmada müze ve Hecht suçlandı. Devreye İtalyan basını da girdi. Hecht, yaptığı açıklamada Bu eseri babasından kendisine kalan, Lübnandaki bir Ermeni’den satın aldığını söyledi. Ermeni, Hechti doğruladı!

Sonradan Ermeni’nin para karşılığında yalan söylediği, parçanın İtalyadaki mezar kazıcılarınca bulunduğu anlaşıldı. 2001’de Paristeki evinde yapılan polis aramasında bu parçanın Lübnandan değil İtalyadan geldiği saptandı. İtalyan polisi bu doğrultuda soruşturmasını yoğunlaştırdı. 2006 yılında da Metropolitan, eseri İtalyaya geri vermek zorunda kaldı.

Zaman zaman buluşurduk, rakiplerinin Türkiye bağlantılı marifetlerinin ipuçlarını verir, kendi marifetlerini anlatmazdı! Bir gün Nev Yorkta beni yemeğe davet etmişti. Yemeğin ortasında yan masada oturan şişmanca bir kişiyi gösterdikten sonra Adama dikkat et! dedi. Adam herkes gibi masasında ödeme yapacağı yerde, kasaya yaklaştı. Kasanın içinde ne kadar para varsa yanındaki çantaya boşalttı ve çekti gitti. İtalyan mafyasının tahsildarı, lokantadan haftalık haracını almıştı. Hecht, yalnız İtalyan, Amerikan mafyasını değil, Türk mafyasını da yakından tanırdı.

Yüzyılın Elmalı Definesi yine önce ona gösterilmiş, değer biçtirilmiş, ondan sonra Zürih ve Bostonda pazarlanmıştı.

80’li yılların sonunda Hecht, Nev Yorklu zengin, özel koleksiyoncu Jonathan Rosan ile Atlantis adlı bir galeri kurdu. Rosanın adını okurlarımız Elmalı Definesindeki bir sikkeyi 225 bin dolara satın alma olayından anımsayabilirler. Rosan ayrıca sözünü ettiğimiz Urartu tunç şamdanın sergilenmesinde İsrail Müzesine maddi katkıda da bulunmuştu.

Bu galeride Manisadan kaçırılan Marsiyas heykelini bulduğumda Hecht bana kızıp Ne olacak, Türk hükümetinin ajanı!” demişti. O günden sonra, o bana ajan ben de ona baş kaçakçı diye hitap ettik.

Türkiyeye döndükten sonra haberleşmemiz sürdü. Bir keresinde, hiç sevmediği baş sahtekâr diye tanımladığı Konyalı kaçakçı A.Dnin bir marifetini mektupla bildirmişti!

İtalyan polisi şarap kabının kaçırıldığının anlaşılması üzerine soruşturmayı derinleştirdi. Los Angelesteki Paul Getty Müzesinin yöneticisi Marion True hakkında da Romada dava açtı. İtalyan polisi, Bayan Trueyu ayağına kadar getirtip mahkemeye çıkardı. Müze, Truenun işine son vermekle kalmadı, Hechtin kendilerine sattığı pek çok eseri İtalyaya geri vermek zorunda kaldı.

Eşi ve kızları, umarım baş kaçakçı Bobun yazdığı anılarını yayımlarlar: Biz de Türkiye bağlantılı kaçakçılık olaylarının perde arkasını daha iyi öğreniriz.

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları