Özlem Yüzak
Özlem Yüzak ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

İstikbal göklerde... Ama nasıl?

26 Ocak 2024 Cuma

“Türkiye’nin insanlı ilk uzay misyonu başladı” cümlesi her ne kadar gerçeği anlatmaktan uzak bir siyasi propaganda lafı ise de bu durum askeri pilot ve Türkiye’nin ilk astronotu Alper Gezeravcı’nın Uluslararası Uzay İstasyonu’na ulaştığını ve oradan yürütmeye başladığı deneylerin önemini azaltmıyor. Siyasi kutbun bir tarafında sırf eleştiriyor olmak için yapılan “55 milyon dolarlık maliyet, bizim ödediğimiz vergiler” benzeri söylemlerin saçmalığı ile kutbun öteki tarafındaki “Nasıl uzayı fethettik?” absürtlüğü arasında ilerleyelim bakalım ve önce bir iki soru ile konuyu tartışmaya açalım:

Evet Alper Gezeravcı’nın misyonu önemli bir ilk adım. Ama şunları bilmiyoruz, açıklanmıyor: Türkiye Uzay Ajansı’nın bütünsel bir programı var mı? Bu misyon bu programın bir parçası mı yoksa sadece “Uzaya ilk Türk astronotu gönderdik” demek için mi? Bu 13 deney nasıl tespit edildi, ne hedefleniyor, bu deneyler neyin parçası olacak?

Bu konuda yapılan bütün açıklamalardan bu bütünsellik çıkmıyor ne yazık ki?

Hindistan kendi uzay ajansını ta yarım asır önce 1969 yılında kurdu. Tabii o dönemde geliştirdikleri roketler Almanlar, İtalyanlar, Fransızlar tarafından tasarlandı. Bu son derece doğal. Ama gün geldi Ay’ın güney tarafına inen ilk uzay aracı onunki oldu. Hemen ardından güneşi araştırma amaçlı diğer misyonunu başlattı. Hedef, Güneş’teki hareketleri izlemek ve uzaya etkilerini incelemek.

Atatürk’ün büyük bir uzgörülükle bundan tam bir asır önce söylediği “İstikbal göklerdedir” lafı tabii önemli. Ama neden bu kadar geç kalındı? Türkiye Uzay Ajansı ancak 2019 yılında kurulabildi. O dönemde çok daha yoksul olan Hindistan’dan neden 50 yıl sonra uzay gündeme alabildiğimizin tek bir açıklaması var, “Önemine inanmamak, kendine güvenmemek.”

Uzaya gitmek önemli. Hem de çok önemli. Çünkü bugün günlük yaşamımızın içinde doğal olarak kabul edip kullandığımız birçok teknoloji ve ürünü uzay çalışmalarına borçluyuz. Uzaktan kumandalar, dalış tüpleri, vakumlanarak havayla teması engellenmiş ve uzun raf ömrüne sahip ürünler, soğuktan koruyan montlar, çizilmez camlar, kablosuz kulaklıklar, mikro ekipmanlar... Ve daha bir sürüsü...

Doğal felaketlere çözüm arayışından susuz tarıma birçok alan ise henüz gelişmeye ve araştırmaya açık. Bu yüzden büyük bir yarış var uzayda. Türkiye bir yenden başlamalı. Ama doğru strateji, bütüncül planlar ve uygulanabilir hedefler ile. 

Çin bu yıl Chang’e-6 Ay numunesi iade görevini başlatmaya hazırlanıyor. Başarılı olması halinde görev, Ay’ın Dünya’dan görünmeyen yüzeyinden numune toplayan ilk uzay görevi olacak. Japonya’nın da 2024 için planlanan Mars Uyduları eXploration (MMX) görevi var; Mars’ın uyduları Phobos ve Deimos’un ziyaret edilmesi, Phobos’a inilmesi ve 2029’da Dünya’ya geri getirmek üzere yüzey örnekleri toplaması bekleniyor.

Ayrıca bu yıl ekim ayında, Jüpiter’in uydusu Europa’ya doğru yola çıkacak olan Clipper gemisi de (NASA) 2024’te astronomi adına takip edilecek gelişmeler arasında. Görev, uydunun yeraltı okyanusunun yaşam barındırıp barındıramayacağını belirlemeyi amaçlıyor.

Tabii Türkiye’nin ilk aşama adımları için bunlar gerçekçi değil. Ama örneğin Türkiye Uzay Ajansı’nın uzaktan algılama veri analizi ve/veya iklim krizi gibi alanlarda odaklı birimler kurması ve buna yönelik sistemlerin geliştirilmesini desteklemesi gerçekleştirilebilir bir adım. Keza ihtiyaca yönelik üniversite öğrenim programları ile gerekli insan kaynağının yetiştirilmesi. Üniversitelerin ilgili bölümleri için özelleşmiş ve kısa sürede kullanılabilecek araştırma fonlarının oluşturulması.

Bu adımlar atılırsa “İstikbal göklerde” sözü de somutlaşmış olur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları