Deniz Yıldırım

Saray’ın en zor dönemi

27 Nisan 2019 Cumartesi

Demokrasinin geri çekildiği bir dönemdeyiz. Böyle dönemlerin siyasi ittifakları hâkim parti içinde farklı fraksiyonlarla, partiler arasında ve son olarak da partileşmiş devlet aygıtları arasında gelişir ve şeffaflıktan oldukça uzaktır.
“Parti içinde farklı fraksiyonlar” derken kastettiğimiz, AKP’nin artık açık bir Erdoğan Partisi haline gelişi sonrasında partiden dışlanan ve rahatsızlıklarını ifade eden kanatlardır. Gül, Davutoğlu gibi isimleri bu çerçeveden okuyabiliriz.
Partiler arasındaki ittifak, AKP ile MHP arasındadır ve ittifakın söylemini, ana zıtlıklarını belirleyen de MHP’dir.
Aygıtlar arasındaki ittifaka gelince... Aygıtlar ideolojik aygıtlar ve zorlama gücüne sahip aygıtlar olarak iki başlıktadır. İdeolojik aygıtlarda gazeteler, televizyonlar, din istismarı ve eğitim baştadır. Zorlayıcı aygıtlarda ise yargı, Emniyet, ordu ağırlık noktasıdır. İdeolojik aygıtlarda Saray’ın tekil hâkimiyeti daha belirgin. Asıl ittifaklar, zorlayıcı aygıtlardadır.
Şimdi ana tezimize gelelim. Erdoğan Partisi olarak AKP, 31 Mart seçimleri sonrasında belki de tarihinin en zor döneminden geçiyor. Sadece belediyelerin kaybedilmesiyle ilgili bir zorluktan söz etmiyorum; saydığım parti içi, partiler arası ve aygıtlar arası ittifakların uyumunu sürdürecek yeni bir tutkal bulunamıyor; sarsılan iç birliği onaracak yeni bir strateji Saray çevrelerince oluşturulamıyor. Böyle olunca da boşluk, sözünü ettiğim ittifaklar içi partiler ya da partileşmiş aygıtlar tarafından değerlendiriliyor, doldurulmaya çalışılıyor. Nasıl mı?
Bugüne kadar ittifaklar içi birliği Erdoğan garanti etmişti. Parti içi eleştirel fraksiyonlara seçim başarısını koz olarak sunmuştu. Bu hikâye 31 Mart sonrasında aşındı. Partinin Selçuk Özdağ ve Ahmet Davutoğlu gibi eski yöneticilerinin yeni sistemi de sorgulayarak meydana çıkmaları, Gül ve Babacan ekibinin hazırlıklarını yoğunlaştırması, açık şekilde parti içi ittifak ayağının sarsıldığını gösteriyor. Pelikan hâkimiyetiyse iyiden iyiye pekişiyor.
Partiler arasındaki ittifaka bakalım. Bahçeli ısrarla seçimden kendilerinin başarılı çıktığını vurguluyor. İttifakın kayıplarına değil, MHP’nin kazanımlarına gönderme yaparak. Erdoğan için bu da ayrı bir sınav; yeni bir hamle yapmaya yöneldiğinde, örneğin “Türkiye İttifakı” sözünden sonra ilk itirazın Bahçeli’den gelmesi tesadüf değil. İttifak içi dengeler MHP lehine gelişiyor çünkü. MHP, artan gücüne göre Saray’ın elini kolunu bağlıyor.
Gelelim 31 Mart sonrasında aygıtlar içi ittifaklara. Özellikle güvenlik aygıtlarında bir yanda Çiller, Ağar, Soylu (90’lar DYP’si diyelim); diğer yanda da MHP merkezli bir ittifak olduğu, Gülenciler’den boşalan alanların bu kuvvetler tarafından şekillendirildiği bir sır değil. Etkileri güvenlik temininin ötesine geçti, siyasetin kendisini belirleme aşamasındalar. Seçim sürecindeki “beka” stratejisinin arkasında da bu aygıtların ve kadrolarının bulunduğu açık. Erdoğan bu açıdan da ana belirleyici olma niteliğini yitirdi. Ve 31 Mart sonrasında bu kesimlerin ittifaklar sistemindeki yeni kuvvet dengelerine göre daha fazla inisiyatif almaya çalıştıkları/çalışacakları da kesin gibi.
Erdoğan bu ortamda aynı anda hem partiden kopuşları ve yeni partilerin kurulmasını önlemek, hem AKP-MHP ittifakını MHP’ye daha fazla güç kaybetmeden “sürdürmek”, hem de aygıtlar içindeki birliği kendi denetiminde sağlayan genişletici yeni bir strateji bulmak gibi üç zor sınavla karşı karşıya. Derinleşen ekonomik sorunlar ve uluslararası gelişmeler de, Saray’ın sıkışmışlığını katmerliyor. Bir yandan da muhalefetin yükselişi artık engellenemez düzeyde. Tam böyle bir döneme denk geldi CHP lideri Kılıçdaroğlu’na dönük saldırı.
İktidar koalisyonu, bu dağılma görüntüsünü gidermek için İstanbul seçimlerinin yenilenmesine bel bağlıyor. YSK kararı, aygıtlar içi dengelerin yeni durumunu da ele verecek. Cumhuriyet çalışanlarının seçim sonrasında yeniden hapsedilmesi, Sözcü’ye dönük yargı sürecinin hızlandırılması, bu açıdan anlamlı ilk göstergeler. Muhalefetin 7 Haziran sonrasında olduğu gibi iyiden iyiye terörle özdeş gösterilmesi, “seçimleri kazansanız da asıl iktidar biziz” mesajlarının devreye sokulması da krizdeki iktidar koalisyonunun çare gördüğü yol haritasının öncü işaretleri gibi. Tüm bu sıkışmalar içinde Saray’ın ana stratejisinin YSK kararına bağlı gelişeceğiyse açık. Yeni bir dönemdeyiz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları