Önce yazımın başlığını açıklayayım:
“Yedi düvel”, “bütün devletler, herkes, bütün dünya” anlamında kullanılan bir deyimdir.
Örneğin, “İstiklal Savaşı’nı yedi düvele karşı verdik biz” ifadesi, Türkçe deyim sözlüklerinde “yedi düvel” (bütün devletler, herkes, bütün dünya) deyimini açıklamak için sıkça kullanılan örnek bir cümledir.
Osmanlı döneminde “Yedi düvel”, İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, İtalya, Avusturya-Macaristan ve İspanya’yı kapsar.
Ben bu terimi, günümüzdeki Emperyalizm yerine kullandım...
Çünkü onu İstiklal Savaşı’mızda ve sonrasında 1945’e kadar yenmiş olduğumuzu anımsatmak istedim.
***
Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti olan Cumhuriyet Rejimi’mizi iç ve dış saldırılara karşı nasıl koruyacağız?
Örneğimiz, iç ve dış düşmanlara karşı direnişin zafere ulaştığı İstiklal Savaşı’mızdır:
İstiklal Savaşı’mız niçin çok önemlidir?
Çünkü Emperyalizmi ve Emperyalistlere destek veren Padişah/ Halife/Sultan’ı yenen, ilk, tek ve son örnektir.
***
Bakın bu konuda değerli Cumhuriyet yazarı, Emekli Büyükelçi Süha Umar 8 Ekim Çarşamba günkü yazısında ne demiş:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin, emperyalizmi, savaş ve ekonomi alanında mağlup eden ilk ve son devlet olmasının, Batı emperyalizminde yarattığı, bugün bile yaşayan hınç ve intikam duygusu nedeniyle, herkesten çok daha dikkatli ve tedbirli olması gerek.”
Demek ki neymiş?
1) Türkiye Cumhuriyeti, Emperyalizmi, savaş ve ekonomi alanında mağlup eden ilk ve son devletmiş.
2) Emperyalistler bu nedenle, bugün bile Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı hınç ve intikam duygularına sahipmişler.
Ben bu gerçeklere bir de Emperyalizmin, bütün bu başarıların altında imzası olan Atatürk’e karşı olan ebedi düşmanlığını ilave etmeliyim!
***
İstiklal Savaşı’mızı örnek alacağımıza göre, Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti olan Cumhuriyetimizi gerek içteki gerek dıştaki saldırılara karşı “Milletin İstiklalini Yine Milletin Azim ve Kararı Kurtaracaktır” ilkesine uygun olarak yine “Milletin İradesi” yani “Demokratik Laik Hukuk Devleti” kurtaracaktır.
Bugünün koşullarında bu direnişin, bir an önce seçim sandığının Milletin önüne getirilmesi ve seçimlerin eşit, adil ve şeffaf koşullarda sağlanması ile gerçekleşeceği açıktır!
Bu çerçevede, yine bir Cumhuriyet yazarı olan Ergin Yıldızoğlu, 6 Ekim tarihli yazısının sonunda benim ikiye böldüğüm biçimde gerekçelendirdiği bir yöntem öneriyor.
Yıldızoğlu’nun gerekçeleri:
1) “Bu iki resim bize sosyalist hareketin, bu konjonktürde (!), CHP’yi tüm yapısal özelliklerine ve ideolojik bulanıklığına karşın ‘süreç olarak faşizme’ direnen bir sol parti olarak görmesi gerektiğini söylüyor.”
2) “Bu saptama doğruysa sosyalistlerin CHP’ye yönelik benimsemesi gereken doğru yaklaşım da CHP’ye onun hedeflerinin çerçevesi içinde bir eleştirel destek, süreç olarak faşizmi anlamasına, karar vermesine yardımcı olmaya çalışmak biçimde tanımlanabilir.”
Bu gerekçelere dayalı olarak Yıldızoğlu’nun önerdiği yöntem:
“CHP’yi destekle, laikliği ve Cumhuriyetçiliği savun, sosyalist hareketi inşa et” sloganı bu duruma çok uygundur.
***
Bir başka değerli Cumhuriyet yazarı Mehmet Ali Güller, Yıldızoğlu’nun önerisini dünkü yazısında daha da ayrıntılandırdı:
“Cumhuriyet yazarı Ergin Yıldızoğlu’nun 6 Ekim’de köşesinde ortaya koyduğu şu üçlü formül, tartışılmalıdır:
‘CHP’yi destekle, laikliği ve Cumhuriyetçiliği savun, sosyalist hareketi inşa et.’
Tartışalım ama bugün bitirirken bir de şu görevimizi ekleyelim:
Cumhuriyet gazetesini yaşatmak!
Evet, Cumhuriyet gazetesi bizi, sizi, hepimizi, tüm Cumhuriyetçileri dayanışmaya çağırıyor.
Baskı ve ekonomik abluka altındaki Cumhuriyet’i dayanışarak imeceyle yaşatmak, hepimizin görevidir.”
---
Pazar günü daha ayrıntılı bir değerlendirme ile devam edeceğim.