“Birinci Silivri Trajedisi Dönemi”, Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanlığından ayrılma zamanı olan Haziran 2007 tarihinde başladı.
17-25 Aralık 2013 tarihinde FETÖ savcıları ve polisleri tarafından AKP iktidarı mensuplarının evlerine yapılan yolsuzluk baskınlarıyla son buldu.
İktidar 2014 yılından itibaren, “1. Silivri Trajedisi Dönemi” zamanındaki Ergenekon, Balyoz, Casusluk ve Odatv davaları gibi davaların, Fethullah Gülen Terör Örgütü, Paralel Devlet Yapılanması, FETÖ/PYD tarafından kurulan kumpaslar olduğunu belirtmeye başladı.
Bu altı-yedi yıl boyunca, Türk Silahlı Kuvvetleri, FETÖ’cü savcıların, yargıçların ve polislerin kurdukları “kumpaslarla” darmadağın edildi...
“Kozmik Oda”ya bile girildi ve en mahrum savunma bilgileri yurtdışına sızdırıldı...
Genel Kurmay Başkanı, Terör Örgütü Lideri olarak yargılandı ve mahkûm edildi ancak Anayasa Mahkemesi kararıyla cezaevinden salıverildi...
TSK’de yapılan kırım ve düzenlemeler, 15 Temmuz 2016’daki Askeri Darbe kalkışmasını hazırladı.
Ayrıca yine bu davalar yoluyla, Üniversitelere ve medyaya da el kondu.
Kumpaslar yoluyla, hem topluma büyük bir korku salındı hem Türkiye’nin “Demokratik Laik ve Sosyal Hukuk Devleti” yapısını oluşturan kurumlar yerle bir edildi.
En sonunda da bütün bu korkunç haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizliklere büyük bir destek veren İktidar, “Allah beni affetsin, ben yanlış yaptım, bütün sorumluluk FETÖ’nündür” diyerek bu korkunç yıkımın sorumluluğundan (güya) kurtuldu.
***
Derken AKP, 7 Haziran 2015 seçimlerinde iktidarı kaybetti ama Cumhurbaşkanı seçilmiş olan Erdoğan, hükümet kurma görevini CHP’ye vermedi ve 1 Kasım’da seçimleri tekrarlattı.
Başlatılmış olan “Açılım Süreci” de bu sırada, çıkmaza girdi ve böylece 15 Temmuz 2016 kalkışmasından sonra 20 Temmuz’da OHAL ilan edilmesiyle, “İkinci Silivri Trajedisi Dönemi” başladı.
16 Nisan 2017’de yapılan ve o zamanki yasalara göre geçersiz olan oyların da geçerli sayılmasıyla sonucu “Evet” olarak (resmi sonuçlar açıklanmadan) “Atı alan Üsküdar’ı geçti” denilerek ilan edilen halkoylamasından sonra, Gezi Direnişi ve 28 Şubat Davaları üzerinden İkinci Silivri Trajedisi dönemi iyice belirginleşti.
“İkinci Silivri Trajedisi Dönemi” davaları, Kürt Politikacılar, Gezi Direnişine katılanlar ve 28 Şubat Komutanları ile YÖK Başkanı olarak üç koldan uygulamaya kondu.
Bugünlerde CHP’ye ve belediyelere yönelik olarak doruk noktasına ulaştı!
***
Bu “İkinci Silivri Trajedisi Dönemde” İktidar, Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayarak ve böylece net bir “Anayasa İhlali” gerçekleştirerek “Sivil Darbe”sini kurumlaştırıyor.
Her ne kadar AİHM kararlarına uyulmaması bile Anayasa ihlali anlamına geliyorsa da bu yazıda özellikle Anayasa Mahkemesi üzerinde durduğum için, ilk net ihlalin, TİP Milletvekili Can Atalay’ın salıverilmesi kararına uyulmaması konusunda ortaya çıktığı belirtilmelidir.
Derken ikinci net ihlal, şehir plancısı Tayfun Kahraman kararı konusunda ortaya çıktı.
“İkinci Silivri Trajedisi Dönemi”ndeki Gezi Parkı Direnişi Davasında, haksız ve hukuksuz olarak mahkûm edilenlerden Tayfun Kahraman için AYM Genel Kurulu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ve yeniden yargılanması gerektiğine oyçokluğuyla karar verdi.
Ama bu karar da İstanbul 13. Ağır Ceza’nın Can Atalay kararında olduğu gibi direnmesiyle, bu satırlar yazıldığı sırada hâlâ uygulanmamıştı.
Tayfun Kahraman’ın avukatı bir üst mahkemeye itiraz etti.
Türkiye Barolar Birliği de AYM kararına uyulmamasının net bir Anayasa ihlali anlamına geldiğini belirterek (ne yazık ki o da İktidarın denetiminde olan) Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na başvurdu.
***
Özetle İktidar, “Birinci Silivri Trajedisi Döneminde” FETÖ ile birlikte hazırladığı siyasal, toplumsal ve hukuksal yapı üzerinde gerçekleştirdiği “İkinci Silivri Trajedisi Döneminde”, Anayasa İhlali yaparak “Anayasasızlık” yoluyla, “Sivil Darbe”sini kurumlaştırıyor!