Malcolm X’le röportaj
Mine G. Kırıkkanat
Son Köşe Yazıları

Malcolm X’le röportaj

03.03.2024 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Amerikalı zenci lider Malcolm X, yaşamını çalacak suikasta yaklaşırken Amerika’daki Siyah Müslümanlar hareketinden uzaklaşmıştı. Artık beyazlar hakkında ırkçı genellemeler yapmıyor, hata yaptığını kabul ediyordu. Amerika’daki siyahların mücadelesi bir ırk üstünlüğü değil, insan hakları mücadelesiydi.

1964 sonunda İngiltere’ye gelmiş ve üniversitelerde konuşmalar yaparak değişen görüşlerini açıklamaya çalışıyordu. 3 Aralık günü Manchester Üniversitesi’nde konferans verecekti.

Heyecanlandım. ABD’deki ırk sorununu içinden görmüş ve James Baldwin’in “Gelecek Sefere Ateş” kitabını okumuştum. O an aklıma geldi. Belki de Malcolm X’i dinledikten sonra onunla konuşabilirdim! Bakarsın konuştuklarımı bir Türk gazetesinde yayımlatabilirdim!

GAZETECİ TOHUMU

23 yaşındaydım. İÜ Hukuk Fakültesi’ni yeni bitirmiş, yazarlık hayalleri kuruyordum. İçimdeki gazeteci tohumu dürtmüş olmalı, fikrimi ağabeyim Selçuk’la paylaştım. Bir arkadaşından fotoğraf makinesi ödünç aldı. Malcolm X’le konuşabilirsem, foto muhabirliğimi yapacaktı.

Konferans salonu tıka basa doluydu.

Malcolm X’in niye müthiş bir hatip olarak şöhret yaptığını çok geçmeden anladık. Sesini hiç yükseltmeden, zaman zaman espriler yaparak salonu ele geçirdi ve sonunda büyük alkış aldı.

Selçuk’la sahne arkasına geçtik. Etrafında beş, altı kişi vardı. İlk fırsatta yaklaştım, kendimi tanıttım ve Türk olduğumu söyledim. Hemen ilgilendi ve sıcak bir gülümsemeyle elimi sıktı.

ÇAPRAZ SORGUDA TERS KÖŞE

Birkaç soru sorabilir miydim?

Tabii, dedi. Ve ben aklım sıra ters bir soruyla mesleğe başladım:

“Beyazların şeytan olduğunu söylüyordunuz. Ya biz Türkler? Hem beyaz hem Müslümanız. Öyleyse biz neyiz?”

Gülümseyerek baktı bana:

“Avrupalıların sizi beyaz olarak gördüğüne emin misiniz?”

Bir soruyla kimliğimizle ilgili en hassas yeri deşmişti. Tamam, onların uygarlık kovanına katılmak istiyorduk ama nasıl olacaktı? Gerçekten onlar gibi miydik? Bizi aralarında istiyorlar mıydı? Bir asırdır tartışıyorduk ve daha da tartışacaktık.

Konuşmaya devam ettik: Hayır, hiç Türkiye’ye gelmemişti, ilk kez yaptığı Hac ziyaretinden sonra çeşitli Afrika ülkelerine uğramıştı. Uzun yıllardır aralarında bulunduğu Siyah Müslümanlardan farklı olarak, artık ırkların kardeşliğine inanıyordu.

ABDİ İPEKÇİ FARKI

İlk röportajım iyi geçmişti. Abdi İpekçi’ye göndermeye karar verdim. Kendisini tanımıyordum ama röportajın haber değerini görse görse Abdi İpekçi görürdü.

Metni dolmakalemle yazdım. Girişte, Amerika’daki ırksal gerilimi ve Siyah Müslümanlar hareketini özetlemiştim. Kendimi tanıtan kısa bir mektup ve fotoğrafları ekleyerek Abdi İpekçi adına, gazeteye gönderdim.

1965 Ocak ayı başında, Milliyet’in iç sayfalarında Malcolm X ile yan yana fotoğraflarımı ve yazımı gördüm. Bu bir mucizeydi!

Koskoca gazetenin koskoca genel yayın yönetmeni, postadan çıkan ve göndereni tanımadığı bir zarfı açıp içindeki yazıyı okumuş, fotoğraflarıyla birlikte en iyi biçimde değerlendirmişti.

İşini ciddiye alan insanın işaretiydi bu! Gazetecilik mesleğini ciddiye alan bir profesyonelin işareti!

ŞANS TANRISI GÖZ KIRPINCA

Birkaç hafta sonra Bursa’daki evimizin kapısı çalındı.

Postacı, Haluk Şahin’i arıyordu. “Benim” dedim, havalem varmış, bir kâğıt imzalatıp 85 lira uzattı. Milliyet gazetesi, ilk röportajımın ücretini göndermişti!

Meslek bana göz kırpıyordu. Ve tarih, cilvesini yaptı:

Röportajın yayımlanmasından birkaç hafta sonra, 21 Şubat 1965’te dünya Malcolm X’in Harlem’de uğradığı suikastta öldürüldüğü haberiyle sarsıldı. Artık onu herkes tanıyordu. Adı kitaplar ve filmlerle efsaneleşecekti.

Gazetecilikte şansın da rolü olabilir. İlk işimle hedefi 12’den vurmuş, Malcolm X’le röportaj yapan tek Türk gazeteci olmuştum.*

ÇOK YAŞA HOCAM!

Haluk Şahin hocamız, Prof. Dr. unvanını gazete yazıları ve kitaplarında kullanmayacak kadar alçakgönüllü; oysa Türkiye’nin iletişim dalında en donanımlı, en üst düzey akademisyenlerinden biri, etik gazeteciliğin simgesidir.

Amerikan üniversitelerinde ders vermiş, Cumhuriyet’in Washington temsilciliğini de yapmıştır.

Yukarıdaki satırlar, onun yarım yüzyıllık medya yolculuğunu lezzetle anlattığı son kitabı Babıali’ye Son Tren kitabından alıntıdır.

* Haluk Şahin, Babıali’ye Son Tren, Biz Kitap, 2024.

Yazarın Son Yazıları

Doğal cennetten parasal cinnete: Türkiye

Jeolojik olarak yaklaşık 300 milyon yıl önce oluşan ve şairin dediği gibi Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan Anadolu, birçok ilkleri barındıran bir coğrafya olmasının yanı sıra çok çeşitli bitki ve hayvana da ev sahipliği yapar.

Devamını Oku
08.06.2025
Yalan patolojik, savaş psikolojik (2)

Dünyada halen “iftira yoluyla algı operatörlüğü” yapan pek çok hükümet ve istihbarat kurumu, Edgar Hoover’ın yasadışı COINTELPRO yöntemlerini izliyor.

Devamını Oku
01.06.2025
Yalan patalojik, savaş psikolojik

İster muktedir olsun ister muhalif, tüm politikacıların yalan söylemesine dünya halkları da alışıktır, biz de epeyce idmanlıyız.

Devamını Oku
25.05.2025
Konuşmayan bizden değildir

Savaşmak için toplanıp savaşmaya koşullanan ama küçük muharebelerle yetinip topyekûn saldırıya geçemeyen tüm ordular gibi, vatanla ada karışımı “vadan” kıyılarında pinekleyen Mikron ordusuna da sıkıntı çökmüştü.

Devamını Oku
24.05.2025
Osmanlı’dan Osmancık’a

Türkiye’nin müzelerini gezmeye başladığım 1970’li yılların başında, Yunan ve Roma döneminden günümüze kalan erkek heykellerindeki sistematik bir eksiklik dikkatimi çekerdi.

Devamını Oku
18.05.2025
Ölen ölür, kalan yatar

Aylardır teyakkuz halindeki Mikron ve Yutan orduları ada sahillerinde pineklerden; dağına taşına kireçle “Vadana canım feda” yazdıkları vatan ile ada karışımı topraklarda, insanlar eceliyle ölmeyi sürdürüyordu.

Devamını Oku
17.05.2025

İlgili Haberler