Öztin Akgüç

Dış politikada dogma

20 Nisan 2022 Çarşamba

Dış politikaya ilişkin açıklamalar yapılırken, bir yanda NATO’ya bağlılık, AB’ye tam üyelik hedefi vurgulanırken öte yanda “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesinden, tarafsızlık ve bağımsızlıktan, Atatürk’ün dış politikasından söz ediliyor.

Açıklamaların ne ölçüde tutarlı olduğunu irdelemek için AB, NATO ve zaman zaman yollama yapılan ŞİÖ’nün kuruluşlarını, amaçlarını göz önünde tutmak gerekir.

Avrupa Birliği (AB), 1 Ocak 1958’de yürürlüğe giren Roma Antlaşması’yla Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET-EEC) unvanı ile Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg tarafından gümrük birliği, serbest dolaşım amaçlı olarak kuruldu. AET’nin kurulmasıyla Türkiye ekonomisine etkisi, Türkiye’nin tutumu tartışılmaya başlandı. Bilgi sağlamak, görüş oluşturmak amacıyla Maliye Bakanlığı Hazine Genel Müdürlüğü bünyesinde de bölüm oluşturuldu, hesap Uzmanı olarak bu bölümde görevlendirildim.

Konu çok yeni olduğu için yayın, araştırma fazla yoktu. Tibor Scitovsky’nin, Economic Theory and Western European Integration adlı kitabı ile İsveçli iktisatçı Gunnar Myrdal’ın görüşü, gözlemleri, teorik kaynaklardı. Ekonomik birleşmelerde ülkeler arası gelişmişlik farkı varsa, yetişmiş insan gücü dahil, kaynak akımının azgelişmiş yörelerden gelişmiş yörelere doğru olacağı kuramsal olarak açıklanıyor; Myrdal, gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasındaki gelir farkının (gap) giderek açıldığını vurguluyordu. Kişisel görüşüm, Türkiye’nin AET’ye üye olmasının yararına olmayacağı yönünde idi, bu kanım değişmedi. Egemen görüş, Dışişleri’nin görüşü, Yunanistan AET’ye üye olursa dışında kalışın, ihraç ürünlerindeki benzerlik nedeniyle Türkiye’nin aleyhine olacağı, Yunanistan’la beraber başvurmanın yerindeliği yönünde idi. Türkiye, Yunanistan’a benzer koşullarla başvuruda bulundu ve 1963 yılında Ankara Antlaşması imzalandı.

Ankara Antlaşması’yla Türkiye müşarik-ortak üye olarak kabul ediliyor, üç aşamalı 30 yıl süreli geçiş dönemi öngörülüyordu. 70’li yılların ikinci yarısında Ecevit hükümeti döneminde ilişkiler askıya alındıktan sonra 1980’li yılların başlarında, AET’ye tam üye olarak katılma yeniden gündeme getirildi.

AET, 1992 yılında Maastricht Treaty, Avrupa Birliği Antlaşması’yla siyasal birliğe dönüştü. Türkiye, AB ile 1996 yılı başında yürürlüğe giren Gümrük Birliği antlaşması yaptıktan sonra tam üyelik başvurusunda bulundu.

Çokuluslu, uluslar üstü bir örgüte katılmak egemenlik hakkından feragati, yasal düzenlemelere, ekonomik yapıya, sisteme uyumu gerektirir. AB Antlaşması, ekonomik faaliyetin serbest piyasa düzeni, serbest rekabet çerçevesinde yürütülmesini öngörür. Planlı kalkınma, kamulaştırma, devletin düzenleyici ve üretici olarak ekonomik yaşama girişinin AB’nin hedeflenen ekonomik sistemi ile ne ölçüde bağdaşacağını irdelemek gerekir. Ankara Antlaşması’ndan bu yana 60 yıla yakın süre geçmiş, aynı zamanda başvuran Yunanistan 1981 yılında tam üye olmuş, birliğin üye sayısı 27’ye yükselmiş, Türkiye-AB ilişkileri müzakere evresini aşamamış olmasına karşın tam üyelik dillerde hâlâ persenk olarak sürmektedir.

II. Dünya Savaşı sona ererken Yalta Konferansı’yla dünya, ABD-Batı, SSCB olarak iki nüfus bölgesine ayrılmış, paylaşılmış, savaş sonrası Potsdam Konferansı’yla uzlaşılmıştır. Dönemin ABD Başkanı Truman, 1946 yılında “containment” SSCB’yi kuşatma politikasını başlatmış, bu amaçla 1949 yılında NATO örgütlenmiştir. İtalya ile birlikte Kuzey Atlantik’te kıyısı bulunan ülkelerle 12 üyeli olarak kurulan NATO’nun amacı, Kuzey Atlantik bölgesinde barış ve güvenliği korumak, huzur ve istikrarı getirmek olarak açıklanmıştır. Türkiye ve Yunanistan 1952’de NATO’ya üye olmuş; NATO, 1989’da SSCB dağıldıktan, Varşova Paktı sona erdikten sonra, Varşova Paktı’nın eski üyelerini de örgüte alarak otuz üyeli, Rusya’yı kuşatan konuma gelmiştir.

Dünya savaşları sona ererken, gelecek savaşların tohumları da ekilmektedir. II. Dünya Savaşı, sonra paylaşım ve çatışmalara, bölgesel savaşlara, vekâlet savaşlarına yol açmıştır. Kore, Vietnam, Afganistan, Suriye bölgesel savaşlar olarak görülse de arkalarında ABD-SSCB (Rusya) çatışması vardır. Emperyalizm yayılmacıdır, varlığını sürdürmek için yayılmacılığı sürdürmek zorundadır. Ukrayna savaşı, somut örneğidir.

NATO’nun amacı, kuruluş nedeni de dikkate alınarak Türkiye’ye ne kattığı, ne yükler getirdiği irdelenmeli, Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası uygulanan ambargo, dönem dönem iki emperyal güç arasındaki pazarlıklarda Türkiye’nin yeri de göz önünde tutulmalıdır.

Tartışmalarda yollama yapılan Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), 1996 yılında üye ülkeler arasında güvenin artırılması, sınır bölgelerinin silahsızlandırılması, bölgesel işbirliğini teşvik amacıyla kurulmuştur. Halen dokuz üyesi olan örgütün gerçek amacı tek kutuplu ABD dünya düzenine karşı olmaktır. Türkiye bu örgütün de diyalog ortağıdır.

“Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi tarafsızlığı gerektirir. Bir tarafta yer aldığında karşı taraf açısından en azından dost olmayan ülke konumunda düşünülür.

Türkiye gerçekten tam bağımsız, tarafsız, saygın, Atatürk hedeflerine uygun dış politika izlemek istiyorsa, bunun gereği Kuvayı Milliye ruhu ile, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin özverisini, cesaretini, yürekliliğini göstermelidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Canlı duygusallığı 3 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları