Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
12 Eylül Kimin Darbesi?
Geçen yıl AKP 12 Eylül’ü referandum kampanyası bağlantılı, aslında çok da doğru olarak, askeri darbelerin en karası olarak pazarlamıştı. Dahası 12 Eylül’de bedel ödemiş eski solculardan bile, “yetmez ama evet” ile, sivil demokratikleşme adına AKP iktidarına destek verenler vardı. 12 Eylül askeri darbesi simge, askeri darbelerle hesaplaşma kampanyası ile kendi 12 Eylül referandumundan zaferle çıkan AKP, destek veren siyasi İslamcılar, cemaat çevreleri için 12 Eylül’ün karalanması, pardon kullanılması süreci bir yılda işlevini tamamlamış olarak eskidi gitti...
\nOnların 12 Eylül’ü geçen yılın referandum başarısını kutlamayı öne çıkardıkları yayın ve yorumlarında, askeri darbelerin en acımasızı, insan hakları gaspının geleceğe dönük de en etkin ipotek alınmasında aracı olanını, postmodern darbelerden de daha olumlu bir yere oturtmalarının zamanı geldi... Siyasal İslam, cemaat, AKP iktidar çıkarlarının kollanması 12 Eylül ile gerçek hesaplaşmadan değil, 12 Eylül sonuçları, mirası üzerinden yol almaktan geçiyor. Sandık çoğunluğunu, Meclis iradesinin rafa kalkması, güçler ayrılığının ayaklar altına alınması, bağımsız yargının buharlaşması, kamu kurumlarında tam kadrolaşma, özerk kurumları tümü ile ele geçirme, padişah yetkileri ile donatılmış iktidar gücü, icraatı olarak algılayan bir iktidar cephesi gücünden söz ediyoruz..
\nSıradan bir haber olarak geçiştirilen çok sayıda gazeteci arkadaşımızın sanığı, tutuklu olduğu, basılmamış kitapların suç belgesi sayıldığı, geçen hafta mahkemece kabul edilen son iddianamenin mantığına bakmak, ülkemizde yargıda yerleştirilmiş demokrasi düşmanlığından korkmak için yeter de artar bile. Sonuç olarak gazeteci arkadaşlarımız iktidar, cemaat karşıtı gazetecilikten gizli darbe örgütü suçlusu olmuşlar. Demokrasilerin tek ölçütünün, siyasi partiler, görüşler, örgütler, en çok da iktidarlar karşısında bireyler ve toplumların hakları için örgütlenme, basın yolu ile de etkin savaşım verme hakkı olduğu gerçeği biline biline...
\n***
\n12 Eylül’ü değerlendirirken, sadece emir komuta zinciri içinde askerler tarafından gerçekleşmiş olmasına mı, sonuçlarına mı bakarak tarihteki yerine oturtacağız? Emperyal düzenle göbek bağlarını, ABD’den “Bizim çocuklar başardı” saptamasını, 24 Ocak kararlarının sivil iktidarlar eliyle, demokratik yönetimde gerçekleştirilememesi bağlantılı askeri darbenin devreye sokulmasını yok mu sayacağız? 12 Eylül’ün bir yıl önce programlandığı, ancak toplumsal koşulların istenilen kıvama getirilebilmesi uğruna, terörle bin kadar daha insanımızın canına mal olması sonrası yürürlüğe sokulduğu itiraflarını yok mu sayacağız?..
\nHiç unutmadım... 12 Eylül 1980’de toplam 3 milyon sigortalı işçinin 1.5 milyonu sendikalı, toplu pazarlık haklarını kullanıyorlardı. Dünyada en güçlü sendikacılık örneklerinde başı çekenlerdendik. Üstelik direngen, savaşkan sendikacılık hareketinin öncülüğünde emekçilerin kazanımlarını, 1961 Anayasası, 63 yasaları üzerinden dünyada en kısa süreçte en hızlısı olarak, dünya toplumsal tarihinin kaydına çizdirmişlerdi. 12 Eylül’de anarşi-terör gerekçesiyle solun, sendikal hareketin, meslek örgütleri, tüm demokratik direnme odaklarının, gençliğin üzerinden silindir gibi ezilip geçilmesi tabii ki boşuna değildi..
\nKonsey’in ilk bildirisi, yasakları, grevlerin, sendikal faaliyetlerin kaldırılması üzerinden olurken, ilk ekonomik kaynak aktarımı, kıdem tazminatlarının budanması üzerinden, işveren kasalarındaki birikmiş işçilere ait milyarların gasp edilmesi olmuştu... Ekonomik düzenin yönetimi Özal’a teslim edilmişti. Özal’ın sivil iktidarlara geçiş sürecinde, askerler karşıtı pazarlanması siyasi, evrensel bir oyunun parçasıydı. On binlerin işkenceli, tutuklu cezaevlerinden geçirilmesi ile direnebilecek tüm örgütlenmeler kırıldıktan sonra, serbest piyasa düzeninin “liberal-demokratik-muhafazakâr..” pazarlanması, “Tıpkı bugünkü gibi” oyunun önkoşuluydu, öyle de sahnelendi. Yoksa darbenin ilk haftasında Özal’ın sözcüsü olarak bir işveren örgütünde Pakdemirli’nin yaptığı konuşmada, ekonomik hedef; “bozulmuş piramidin düzeltilmesi” olarak ilan edilir miydi? Bugünün piyasalar düzeninde daha daha denilerek sürdürülen bozulmuş piramidin düzeltilmesi sloganının tek anlamı en yukarda çok az varsıl, en aşağılarda çoğunluk çok yoksul, işçi sınıfı, tüm emeği ile geçinenler, halkımız değil mi?
\n12 Eylül, Özalizmde yarım kalanlar, günün piyasalar düzeninin kuralları içinde AKP’nin iktidarlarında, sadaka düzeni olarak karşımıza çıkıyor... Şimdilerde sigortalıların onundan biri bile sendikalı değil. Daha yüksek sayılarla kayıt dışında çalışanlar, bir o kadar da işsizler ordusu var. En alttakilerin dibe vuruşunun sonu mu var? İnsanlar öbür dünya ile, siyasal İslamın kucağında afyonlanacaklar ki, bugün ellerinden alınanlara karşı başkaldırmasınlar...
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Sette kavga çıkmıştı: Siyah Kalp dizisinde flaş ayrılık
- 6 asker şehit olmuştu