Gırtlaklamayla Güvenlik Eşleşince...

26 Şubat 2015 Perşembe

Bir hafta ruhumu dinlendirmek için uzaklara kaçmaya çalıştım. “Ruhumu dinlendirmek” yani Türkiye’deki gazeteleri okumamak, televizyonu açmamak, o haykıran, azarlayan, nefret dilini benimsemiş, insanı aptal yerine koyan, şiddeti tırmandıran kişinin sesini duymamak için bir kaçış...
Ama önce Özgecan, sonra Nuh... Artık dünya çok küçük. Kaçış yok. Kulaklarını tıkayamazsın... Gözlerini kapatamazsın... Hele senin yurduna çevrilmişse dünyanın gözleri ve dehşet içinde izliyorsa senin ülkendeki şiddet kültürünü; dünya lanetliyorsa senin ülkendeki “demokrasi” anlayışını... Yok sayamazsın...
Dünyanın neresine gidersen git, gelir bulur seni pis koku... Gelir yeniden yeniden saplar karnına o kanlı nefret bıçağını... Gelir o zehirli nefret dili seni de sokmaya çalışır!
Özgecan’la birlikte Fırat’ın sularında boğulan Gönül; Urfa’nın orta yerinde babasının bıçak darbeleriyle ölen kız çocuğu Sevgi; Kısas köyünde traktörün altına atılan Rabia ... Sonra Rojda, Şemse... Sonra Güldünya... Sonra Ayşe Paşalı, Münevver...
Yüzlercesi binlercesi gelip uçağıma yerleştiler...
Hepsiyle birlikte daha o gün, o hunharca cinayetin işlendiği günün ardından Erdoğan’ın feministlere karşı tavrını, söylemini izliyoruz.
Ne bekliyorduk ki?.. Ne de olsa kadın örgütlerini meydanlarda yuhalatmış birinden söz ediyoruz. (Anımsayın: Gazze saldırısı bahanesiyle “Kadın örgütleri nerede? Yazıklar olsun size!” diyerek meydanlarda yuhalattı.) Tıpkı çocukları ölen anneleri yuhalattığı gibi... Kendisini eleştiren gazeteci kadınları yuhalattığı gibi...
Kadınların tüm davranışlarını “iffet, hayâ, edep” kavramları üzerinden denetleme çabası... “Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum”la başlayıp katlanarak çığırından çıkan bir söylem... Kürtaj yasağına uzanır; katilleri iyi halden serbest bırakır, kadın bedenini kendi emaneti olarak görür.
Annenin dizinden tahrik olan, kadının gülmesine, hamile hamile sokakta gezmesine dayanamayan bu cinsiyetçi söylem, bir zihniyetin ifadesidir... Irkçı, mezhepçi, ayırımcı söylem ve zihniyetle bir bütündür. (“Çok affedersiniz, daha da çirkini, bana Ermeni dediler”, “Alevi olduğunu açıkla” vb.)
Bu söylem ve zihniyet, cinsiyetçi, feodal hatta ilkel bir şiddet kültürünün ifadesidir ve şiddet kültürünü besler, kışkırtır, yaygınlaştırır. Şiddet kültürünü “normalleştirir...”
Burhan Kuzu’nun “Gırtlaklamak istiyorum”; çevik kuvvet polis amirinin “Sık lan sık” coşkusu (!) bu zihniyetin ifadesidir.
Bu söylem ve zihniyet, “Esnaf gerektiğinde askerdir, alperendir, kahramandır, polistir, hâkimdir” deyişiyle bütünleştiğinde, bugün Nuh’u kartopu oynarken öldürür.
Dün Metin Göktepe’yi öldüren polisti. Bugün Nuh Köklü’yü öldüren esnaf... Yarın, şu güvensizlik yasasını diledikleri gibi çıkarsınlar, hiç kuşkunuz olmasın gırtlaklamakla güvenlik eşleşecektir. Ha gırtlakla, ha güven...
Artık polise yargı kararı olmaksızın ev ve
üst arama izni veren madde de geçtikten
sonra, polise 48 saate kadar gözaltı yetkisi getirildikten sonra; amir “Sık lan sık” yerine; “ı” harfini noktalı, yani olarak da söyleyecektir. Hiç kuşkunuz olmasın.
NOT 1- Adını gizli tutmamı isteyen bir okurum uyardı. Önceki hafta “Damarlarımızdaki Asil Kan: Cehalet” başlıklı yazımda kullandığım fotoğrafı araştırmış ve fotoğrafın günümüzde değil daha önce ve Türkiye dışında çekildiğini görmüş. Ben de araştırdım fakat böyle bir bilgiye rastlamadım. Ancak okuruma ve sizlere saygıdan bu bilgiyi paylaşma gereği duydum.
NOT 2- Birbirinden güzel yaş günü kutlamaları için hepinize sonsuz teşekkürler. Tek tek yanıtlayamadığım için özür dilerim.
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları