
O kadar güzeldi ki tadı damağımda kalmıştı. Dayanamadım yeniden izlemeye gittim. Daha kapıdan adımımı atarken o koca kamusal mabedin -AKM’nin- fuayelerinde her yaştan genç kalabalığa karıştığımda, İstanbul’un ve ülkemin tüm yaraları, tüm yanlışları, tüm yokluğu ve yoksulluğu, tüm kaosu sanki dışarıda kalmıştı. İçeriye yalnızca “insanın kırılganlığı” sızmıştı. Çünkü sahnede birazdan yaşanacak olan, yalnızca Shakespeare’in değil, hepimizin kaderiydi: Aşk ile ölümün arasındaki o incecik çizgiydi.
ROMEO VE JULİET AKM’DE
İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin yeniden AKM’ye dönen “Romeo ve Juliet” prodüksiyonundan söz ediyorum.
Shakespeare’in ölümsüz eseri günümüzde her zamankinden daha geçerli sanki. Shakespeare hâlâ çağdaşımız.
Günümüzün belli başlı sanat merkezlerinde sahnelediği eserlerle olsun eğitimciliğiyle olsun dikkatleri çeken, kendine saygın bir yer edinen Brezilyalı koreograf Ricardi Amarante’nin her anını bir oya gibi işlediği; hem çok klasik hem de çok çağdaş öğeler içeren özgün bir çalışmasıydı. Hemen vurgulamalıyım: Bütüncül bir başarı bu. Prokofiev’in o çok görkemli müziğini yorumlayan İDOB Orkestrası’nı Şef Zdravko Lazarov yönetiyordu. Ferhat Karakaya’nın yalın dekor tasarımı; Serdar Başbuğ’nun şaşaalı kostüm tasarımı; aşkın, sevincin, gençliğin, uçarılığın, ama aynı zamanda kinin, nefretin, düşmanlığın, öfkenin, şiddetin simge renkleri üzerine kurulması sahneye müthiş bir görkem yerleştiriyor; Önder Arık’ın ışık tasarımı bu görkemi çoğaltıyor, duygular dünyasını yoğunlaştırıyordu.
Bütün bunları taçlandıran ise başta Berfu Elmas (Juliet),Batur Büklü (Romeo) ve Matthew Solovieff (Mercutio) olmak üzere tüm solistlerin ve “corps du balett”in yine duygu yüklü mükemmelliğiydi. Sonuç dört dörtlük bir şiirdi.

ÇAĞDAŞIMIZ SHAKESPEARE
Muhteşem bir Shakespeare uzmanıydı tiyatro bilimcisi Polonyalı Jan Kott. “Shakespeare Çağdaşımız” onun deyişi ve onun dev eseridir.
AKM’nin sahnesine yerleşen bu yeni Romeo ve Juliet yorumunu izlerken de koreografinin dili, bana sık sık Jan Kott’un değerlendirmesini anımsattı. Sözcüklerin yerini devinim almış olsa da aşkla ölüm arasında gidip gelirken iki perde boyunca düşünmeden edemedim:
Biz bu coğrafyada birbirini yok etmeye ant içmiş iki aileye ne kadar da benziyoruz. Birbirinden çok farklı alanlarda hemen nasıl da ikiye ayrılıyor, birbirimize düşman kesiliyoruz. Ve bu düşmanlık sadece daha çok ölüme neden oluyor.
Biz kendi Juliet’lerimizi, Romeo’larımızı ne zaman, nasıl koruyacağız? Sevdayı, aşkı, silahların bıçakların hışmından, gençliği öfkenin önüne ne zaman nasıl koyacağız?
Bu sorularla ayrıldım o muhteşem temsilden ve AKM’den. Ve ben yine, her zamanki gibi, sanata tutunarak iyileşmeye çalıştım.
ANADOLU: BİR UÇTAN ÖTEKİNE
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü ve Genel Sanat Yönetmeni Tan Sağtürk öncülüğünde, 1. Anadolu Opera ve Bale Festivali, ilk kez geçen yıl gerçekleşmişti. Bu yıl ikincisi gerçekleşiyor.
2. Anadolu Opera ve Bale Festivali, 2025-2026 sanat sezonu boyunca sürecek.
Festival Bayburt, Çemişgezek, Rize ve Çorum’ da başladı. Şimdi sırada diğerleri var: Artvin, Aydın, Batman, Ceylanpınar (Şanlıurfa), Doğubayazıt (Ağrı), Elbistan (Kahramanmaraş), Ezine (Çanakkale), Gümüşhane, Isparta, Karaman (Konya), Osmaniye, Sarıkamış (Kars), Siirt, Sinop, Şarköy (Tekirdağ), Giresun, Tire (İzmir), Tosya (Kastamonu) ve Uzunköprü (Edirne) olmak üzere toplam 23 il ve ilçede sanatseverlerle buluşacak.
Festival ayrıca çocuk ve genç yeteneklerin keşfedilmesine, gençlere ve çocuklara evrensel sanatları tanıtmak ve bu sanatlara ulaşmalarını kolaylaştırmak amacıyla gidilen her ilde genç yetenek taramalarının yapılmasını da içeriyor. Yolları açık, çalışmaları verimli olsun diyorum.