Dünkü gazetemizde, “Korkma Biz Kadınız!” başlığını görmek çok hoşuma gitti. “Korkma” sözcüğü müthiş bir sözcük. İstiklal Marşı’mız o sözcükle başlar. Anaların ağzında o sözcük tılsımlı bir okşayış olur. Çocuklarımıza, sevgilimize, eşimize, dostumuza “Korkma, yanında ben varım” dediğimizde yeryüzünün en büyük güvencesidir.
Nicedir korku egemenliğinde bir toplumda yaşıyoruz. Yoksulluk korkusu, işsizlik açlık korkusu, haksızlığa uğrama korkusu, hukuksuzluk korkusu, cahiller güruhundan korku, psikolojik korku, kadınsanız öldürülme korkusu...
Sevgili okurlar, niyetim 25 Kasım dünyada ve Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü gerçeklerini yazmaktı. Yazının başlığı da “Korkma Biz Kadınız!” olacaktı.
Gözüm bilgisayarda, aklım kadınların direnişinde, vicdanım sayılardayken... (Türkiye’de 2025 sona ermeden, şu son 324 günde erkekler 262 kadını ve 58 çocuğu öldürmüş, ayrıca 408 kadının ölümü de “şüpheli” bulunmuş). Bir yandan da haberleri izliyorum. “Fatih Altaylı’nın tutukluluğunun devamına...”
OLAMAZ DEDİĞİMİZ HER ŞEY OLUYOR
Farkındasınız değil mi? Olamaz dediğimiz her şey oluyor, olmakta. Ve bunun tek nedeni hukuksuzluk.
Başka nedenleri de var: Kin, nefret, öfke ve intikam duyguları.
Vicdansızlık. Ahlaksızlık.
“Ben muktedirim. Dilediğimi içeri atar, içeride tutarım, dilediğimi bir kulpunu bulur serbest bıraktırırım” duygusu.
Anayasanız, yasalarınız, Sayıştay kararları, uluslararası antlaşmalar, hepsini çiğneyebilir, yok sayabilirim.
Düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü bana vız gelir.
Amaç tüm basına, medyaya gözdağı vermektir.
Son örneği, “suç” olabilecek maddi manevi tek bir öge bile yokken bunu bütün millet, savcılar, hâkimler, herkes bilirken gazeteci Fatih Altaylı’nın dünkü duruşmada “tutukluluğun devamı” kararı çıkması...
Sözün bittiği yerdeyiz. “Altaylııı! Suyun ısındı” diye kışkırtılan, trollerle fokurdatılan; koca bir konuşmadan cımbızla seçilmiş birkaç sözcükle “cumhurbaşkanını tehdit” gerekçesiyle tutuklama... “Kaçma şüphesiyle tutukluluğun devamına...”
Yazıklar olsun.
Dünkü duruşmadan beni terk etmeyecek tümce Fatih Altaylı’nın savunma sırasındaki şu sorusu olacak: “Cumhurbaşkanı benden niye korksun ki?”
Sorunun yanıtını herkes kendi bulsun. Benden başka yorum yok.
MERİÇ VELİDEDEOĞLU
Her kayıp, her eksilme, her birimizden bir şeyler alıp götürüyor.
Cumhuriyetimizin ulu çınarlarından birini daha, Meriç Velidedeoğlu’nu dün yitirdik. 10 yaş büyüğümdü, arkadaşımdı. Gözlerinde hep o afacan çocuk pırıltısı vardı. Ruhu gençti. Dinlemeyi ve paylaşmayı çok severdi.
Değerli hocamız Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun yoldaşı, omuzdaşıydı. Sevgili Meriç Hanım Cumhuriyet’teki yazılarıyla, katıldığı toplantılar, yaptığı konuşmalarla, kitaplarıyla, Atatürk sevdasıyla, Cumhuriyet Devrimlerinin, laikliğin bekçisi; sivil toplum kuruluşlarının çalışkan karıncası olmuştu. Nur içinde uyusun.
AKIN ATAUZ
O kendisini sadece “şehirci” diye tanıtırdı. Mimardı, şehir planlamacısıydı, akademisyendi, aktivistti. ODTÜ, Gazi, Hacettepe Üniversitesi’nde dersler verdi. Ankara Üniversitesi’nde, Barış Bildirisi’ni imzaladı diye üniversite görevine son verilenlerdendi. (Ülkemize bakın ülkemize!!!) Üç gün önce Cunda Adası’ndan sonsuzluğa yolcu edildi.
Meslek yaşamı boyunca bölge planlama, kırsal planlama, çevre ve ekoloji, toplumsal cinsiyet eşitliği, kentli hakları, insan hakları gibi konularda hem profesyonel hem de gönüllü çalışmalar yürüttü. Sivil topluma hizmetleri sonsuzdu. Ankara Güven Park’ını kurtarmakta başı çekendi. (Bakın, dünkü gazetede Behiç Ak’ın çizimi.) Benim için aynı zamanda çok iyi bir yazardı, 2000’li yıllarda Yeşil Gazete için sürekli yazdı. Sonsuz tat aldığım Solfasol Gazetesi’nin kurucularındandı.
Onun “Kentler, bir hak, bir ortaklık, bir hafıza alanıdır” söylemi , nereye gidersem gideyim, dünyanın her yerinde, bana hep yol gösterdi.
Akın Atauz, bütün bunların yanı sıra sınıf arkadaşım, sosyal bilimci Sevil Atauz’un eşiydi. Küçük bir grup Ürdün Petra’ya yaptığımız yolculukta onu daha yakından tanıma fırsatım oldu. Orada, onun bilgiyi, birikimi, kültürü, sanatı nasıl bir yaşama biçimine dönüştürdüğünü, bütün bunları paylaşmaktan nasıl tat aldığını gördüm. Ukalalık taslamayan bir öğretmendi. Haklardan yana, halklardan yanaydı. Tüm sevenlerine sabırlar diliyorum.