Duvardaki dev afişten fırlayıp kucaklaşacakmışız gibi bana bakan genç kadın, Suna Pekuysal. Afişe bir de not iliştirilmiş: 23 Nisan 1964 tarihli. “...Gel diyorum, artık gel” diye başlayan; “Tuhaf değil mi, seni seviyorum Suna” diye biten bir not...
Ergun Köknar’ın ömür boyu eşi olacak Suna’ya, “tuhaf” karşılasa da “Seni seviyorum Suna” çığlığı kadar romantik değil elbet tüm mektuplar...
Kimi mektupta hocaların öğrencileri şikâyetleri de var:
“Müdürlüğe... Tiyatro bölümü 1. sınıf öğrencilerinden Coşkun Kara, aynı bölüm öğrencilerinden Müşfik Kenter’in kendisini dövdüğünü (...) Polise başvurulduğunu; müdür yardımcısı müdahalesiyle polisçe bir muamele yapılmadığını öğrendim. Saygılarımla arz ederim.” İmza: Cahit Külebi - Başmuavin. 21.10.1953.
Yok böyle olmayacak baştan başlamalıyım.

TÜRKİYE TİYATRO VAKFI
Bu vakıftan size daha önce de söz ettim. Dramaturg, eleştirmen Esen Çamurdan’ın inisiyatifi ele almasıyla oluştu. Kuruluşu 2019. Ülkenin koskoca tiyatro mirası göz göre göre yok olurken, ustalar aramızdan ayrılırken, bir tiyatro müzemiz bile yokken, zaten belleksizliğin, unutma ve unutulmanın geçerli olduğu bir dönemdeyken, Esen, “Yol yürürken oluşur” diyerek yola çıktı. O gün bugün bir avuç insanla, olağanüstü çabayla çalışıyorlar. Arşiv topluyorlar. Sözlü tarih çalışması, tanıklıklar, belgeler...
3 gün önce İstanbul Depo’da “Tiyatro Hazinemiz” adlı müthiş bir sergi açtılar. Türkiye Tiyatro Vakfı’nın arşivinden özenle seçilen eserler; sicil defterlerinden kişisel notlara, maaş bordrolarından kurum içi yazışmalara, mektuplardan fotoğraflara, kitaplardan dergilere, sahne tasarımlarından afişlere ve karikatürlere, oyun metinlerinden çalışma notlarına kadar uzanan zengin bir çeşitlilik sunuyor. Sergi küratörü Esen Çamurdan; yardımcı küratörler Aylin Erkan ve Ceren Uyan; başarılı tasarım Sera Dink’e ait.
SAHNEDE YAŞAYAN BELLEK
Perdeler kapanır, sahne kararır. Ama karanlık yalnızca ışıksızlıktan değil, kâh ilgisizlikten kâh umursamazlıktan da olur. Türkiye Tiyatro Vakfı’nın “Tiyatro Hazinemiz” sergisi karanlığı yaran bir meşale... Bir hafıza sergisi değil yalnızca; bu ülkenin kültür mirasına karşı taşıdığı sorumluluğu hatırlatan, sessiz ama etkili bir çığlık. Sergiye adım attığım anda, sadece tiyatro tarihimize değil, kendi yaşamöyküme de bir yolculuğa çıktım. İzlediğim oyunlar, nice tiyatrocu dostlar...
Bu sergi, geçmişe nostaljik bir bakış atmaktan çok daha fazlası... Sergiyi gezerken sadece nostaljik bir yolculuğa çıkmadım. Aynı zamanda tiyatromuzun bugüne dek nasıl direndiğini, nasıl çoğaldığını, her engellemede nasıl yeniden ayağa kalktığını gördüm. Boşlukları kendi birikiminle, anılarımla doldurdum... Behzat Butak, Ergun Köknar, Genco Erkal, Ümit Denizer gibi tiyatrocuların; Mengü Ertel, Duygu Sağıroğlu ve Metin Deniz gibi usta tasarımcıların; Genç Oyuncular, AÇOK gibi toplulukların eserleri... Dergiler, reji defterleri; Erdek festivallerinden çocuk tiyatrosuna, kadın Hamlet’lerimizden “konuşan fotoğraflar”a... Bütün bir tiyatro dünyamız...
BİZE TİYATRO MÜZESİ GEREK
Sergiye adım attığım anda, yıllardır bir tiyatro müzesinin yokluğunda yarım kalan bir rüyanın içindeymişim gibi hissettim. Bunca zengin birikimi, bu kadar emeği, bu kadar bedeli... Nerede saklayacağız, nerede koruyacağız, nerede büyüteceğiz?
Bize bir tiyatro müzesi gerek! Bu çığlığı ben ilk kez Muhsin Ertuğrul’dan duymuştum. Sonra yıllar boyunca Sanat Dergisi’ni çıkarırken Haldun Taner’le birlikte kaç kez seferberlik yapıp bu işe emek ve gönül koyduk.
Olmadı. Başaramadık. Şimdi bu sergiyi hazırlayanlar da bu gereksinimin peşinde. Onların heyecanı, dikkati, emeği insanın yüreğini ısıtıyor. Bu ülkenin tiyatro tarihi, yalnızca gönüllülerin taşımaya çalıştığı bir yük müdür?
Bu sergi, ülkeye acilen bir tiyatro müzesi gerektiğinin en somut kanıtı. Kostümlerin, dekorların, kayıtların, afişlerin, reji defterlerinin; tiyatromuzun yaşam damarlarını oluşturan her şeyin bilimsel yöntemlerle korunacağı, sergileneceği, aktarılacağı bir müze... Bunu gerçekleştirecek olan bir avuç insan değil, bu ülkenin kamusal sorumluluğunu yerine getirmesi gereken iradedir.
Ve biz, tiyatrodan yana olanlar, o iradeyi isteyecek, talep edecek, haykıracağız: “Bu ülkeye bir tiyatro müzesi gerek. Hem de hemen!”
Kültür politikası dediğimiz şey yalnızca resmi tören açış konuşmaları değildir. Arşivini koruyamayan bir ülke geleceğini de koruyamaz.
Serginin çıkışında, genç bir tiyatro öğrencisinin deftere bıraktığı cümleyi gördüm: “Bize bir hazine bıraktınız. Şimdi onu biz büyüteceğiz.”
İşte bu cümle, bu serginin ruhu. Sivil Toplum için Destek Vakfı (STDV) ve Türkiye Mozaik Foundation katkılarıyla hayata geçirilen sergiyi bir an önce gidin görün. Emeği geçenleri, katkıda bulunanları kutluyorum.
