
Elbe Nehri’nin kıyısında görkemli mi görkemli o yapı bir mucize gibi yükseliyor. Hamburg’un orta yerindeki bir adada kurulu eski bir depo üzerinde, dalgalı paneller ve cam bir cepheyle yükselen bu yapı, nehrin dalgalarını, kentin görünümünü, günün farklı saatlerinde farklı ışıkları yansıtıyor. Adeta aldığı ışığa göre değişen bir kristal. Mucize gibi yükseliyor dedim ya, mucizeler kendiliğinden olmuyor. Bu “mucize”yi tasarlayan, gerçekleştiren (2017) Herzog&Meuron mimarlık firması.
“Elbphilharmonie”, yani Elbe Filarmoni binası sadece bir kültür merkezi değil, ikonik mimarisiyle kentin odağına yerleşmiş, oteli, restoranları, farklı salonlarıyla dev bir kamusal alan. Fazlasıyla ünlenmesi sadece mimarisinden değil, aynı zamanda “Dünyanın en büyük ve en iyi akustiğine sahip konser salonu” diye bilinmesinden.
İşte bu anlı şanlı konser salonunda ilk kez Türk orkestraları yer aldı. Bu orkestraların ilki Carlo Tenan yönetiminde Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’ydı. O konseri izleme şansım oldu. İkinci konser ise Cem Mansur yönetiminde Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası’nınkiydi.
FESTİVAL VE PORTRE SANATÇISI
Bu yıl Almanya’da SchleswigHolstein Müzik Festivali 40. yıldönümünü kutluyordu. Festivalin ana teması İstanbul, “portre sanatçısı” ise Fazıl Say seçilmişti. Bu festivalin özelliği iki ay boyunca farklı yörelerde, farklı mekânlarda çok geniş halk kitlelerine seslenmesi.
Borusan Kocabıyık Vakfı Başkanı Zeynep Hamedi, “Artık biz bir festivale katılalım diye başvurmuyoruz, prestijli salonlardan ve festivallerden davet alıyoruz” derken haklı bir gurur duyuyordu. Gerçekten Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın 25 yılda, Borusan Quartet’in 20 yılda geldikleri yeri ve başarılarını görünce insan hayranlık duyuyor.
Borusan Sanat Müdürü Aydın Dorsay, bu festivale dört konserle katıldıklarını ve 2028 yılının sonuna dek dış turnelere bağlandıklarını söylüyor. Nisan ayındaki İngiltere turnelerinin başarısı ve tadı herkesin damağında.
Festivalin “portre sanatçısı” olmak demek, iki ay boyunca odak noktası olup sayısız konser vermek demek. Bu festivalde 17 konser verdi Fazıl Say. Bütün senfonik eserleri dünyaca ünlü muhteşem orkestralar tarafından çalındı. Ayrıca ilk seslendirilişlerin de olduğu, pek çok oda müziği projesi, solo piyano resitalleri ve vokal eseri Avrupa’da alkışlandı. Farklı orkestralarla, farklı müzisyenlerle, farklı mekânlarda (bunların dördü, sözünü ettiğim Elbe Filarmoni’de) konserler, resitaller... Bence insan üstü bir güç, bir azim, bir çalışma ve yaratma temposu...
O AKŞAM KONSERDE
1 Eylül akşamı -Dünya Barış Günü- biz konseri dinleyen ölümlüler için adeta bir aydınlanma akşamı oldu. Dünkü minicik konser haberimin başlığında da dediğim gibi, “Türkiye’nin aydınlık yüzü sahnedeydi”. 100 müzisyenden oluşan orkestranın, ışıltısı, aydınlığı sahneyi çepeçevre saran koltuklarına gömülmüş bizlere de yansıyordu. Orkestra muhteşem, dünya güzel, ülkem harikaydı!
Salonun içi de alışılmış konser salonlarına meydan okuyordu. Sahne ortada, çepeçevre 6 kat dalgalar halinde yükselen dinleyici grupları... Bu dalgalanma en uzaktan bile sahneyle ilişkiyi yakın kılıyordu.
Biletler çoktan tükenmişti. Program Doğu ile Batı, dünle bugünü buluşturuyordu. İlk yarıda İngiltere turnesinde çok sevilen Ferit Tüzün’ün “Nasreddin Hoca”, Gershwin’in cazdan klasiğe uzanan “Rhapsody in Blue” ve Ravel’in “Sol Majör Piyano Konçertosu” vardı. Sadece piyano konçertosunda değil, öteki eserlerde de her solo bölümde müthiş bir sessizlik salona egemen oluyor, millet sanki nefesini tutuyordu. Ravel piyano konçertosundan sonra alkışlar dinmeyince Fazıl Say tekrar sahneye gelip “Kara Toprak”la alkışları karşılayacaktı.
YÜZ YAŞINDA BİR ÇOCUK
İkinci bölümde ise Fazıl Say’ın 6. Senfonisi, “Yüz Yaşında Bir Çocuk” adlı eseri vardı. Fazıl Say’ın senfonileri kendi içlerinde de her daim bir sentez arayışı içindedir. Bu da öyle.
Bu eseri Cumhuriyetin 100. yıldönümü icin Borusan Sanat Fazıl Say’a ısmarlamıştı ve ilk kez yine BİFO tarafından Ekim 2023’te seslendirilmişti. Eser dört bölümden oluşuyor:
1. Üzgün İnsanlar (Çok kısa, bir giriş) 2. Anadolu Ütopyası (Çok renkli Anadolu coşkusu, tatları, renkleri, esintileri) 3. Cehalete İsyan (Her tür çağrışıma açık, öfkemizi, isyanımızı da körükleyen muhteşem bir bölüm) ve 4. Yılmayan Ruhlar. (Mücadeleden asla vazgeçmek yok diyen, usulca insanın içine işleyen bir final)
Sonra... Sonra alkışlar dinmek bilmedi. Sanki büyülü bir geceydi. Sanki tüm dinleyici transa girmişti. Bravo sesleri havada uçuşurken Fazıl Say’ın ve tüm orkestranın mutluluğu, bizi yeryüzünün muhteşemliğine inandırıyor; Türkiye’nin asla uygarlıktan, yaratıcılıktan, aydınlıktan ve gelecekten vazgeçmeyeceğine dair umutlarımızı tazeliyordu. Emeği geçen herkesi kutlarım.