Bunalıyorsunuz, kahroluyorsunuz, her yerde haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik diyorsunuz...
En başarılı işlere imza atmış belediye başkanları ve yol arkadaşlarına; Osman Kavala’dan, Selahattin Demirtaş’tan tüm o Gezi esirlerine, 19 Mart sonrasında tutuklanan öğrencilere uzanan, uygulanan zulme bakıyorsunuz; hele hele ölüm riski taşıyan hasta tutsaklara yapılan işkenceleri görüyorsunuz ve kahroluyorsunuz.
Diyanet’in işlediği anayasal suçlara, laik eğitimdeki suçlara bakıyorsunuz, onlara ve “Taşıma aracının ön koltuğu boş olsa bile kadın/kız önde oturamaz” diyen cahile kin kusuyorsunuz.
“Bütün bu rezillikler gündemi değiştirmek için, ciddiye alma” diye size öğüt verenlere, “Türkiye’yi bırak Gazze’ye bak” diye teselli etmeye çalışanlara, “Yalnız biz değil, bu kapitalist düzende dünya da b.k çukurunda” diyenlere öfkeleniyorsunuz.
Ve bu bunalma, kahrolma, öfkelenme, kinlenme, kötüleşme, karamsarlıkla boğuşma, umutsuzluğu yenme uğraşında yorgun düşüp ÖLMEK İSTİYORSUNUZ! Sizi bilmem ama benim ruh halim böyle. Ama olmuyor işte. Yaşamaya devam ediyorsunuz.
‘SUSMA BİTSİN’
Sonra... Sonra... Okuduğunuz bir kitap, bir şiir, dinlediğiniz bir müzik, bir diyalog, rastladığınız bir gülümseme, sizi yeniden hayata bağlıyor.
Nicedir etkinliğini sürdüren “Susma Bitsin” adlı platformun açıklamalarıyla, ifşaat daha çok ortaya dökülür oldu. Bu iyi. Fotoğraf, sinema, TV, tiyatro, dizi sektöründe kadınlara yapılan şiddet, taciz ve cinsel saldırılar üzerine bu platformun yaptığı açıklama şöyleydi:
“Son günlerde birkaç fotoğrafçının ifşasıyla başlayan ve hayatta kalanların cesaretiyle büyüyen ifşaları takip ediyoruz. Failleriyle yüzleşme cesaretini bulan bütün kadınlara ve LGBTİ+’lara dayanışma ile sarılıyoruz. Henüz konuşmaya hazır hissetmeyen başka pek çok hayatta kalan olduğunu da biliyor, onlara inanıyor ve hepsi için burada olduğumuzu hatırlatıyoruz... Susmayalım, bitsin.”
İfşaatlar sonucunda, şu son dönemde Arter, Akbank Sanat, MUBI gibi kimi kurumlar, taciz ve cinsel saldırıda bulundukları iddia edilen sanatçılarla ilişkiyi kesti. Darısı diğer kurumların başına diyelim.
KADINLAR, GÖLGELER VE DUVARLAR
Birkaç gün önce beni heyecanlandıran ve umutlandıran bir projeyle karşılaştım. Sivil Toplum için Destek Vakfı ve Türkiye Mozaik Kültür Sanat Fonu’nu almaya hak kazanan “Kadınlar, Gölgeler ve Duvarlar”, Sadece bir tiyatro olayı değil. Tiyatroyu bir araç olarak kullanarak toplumu bilinçlendirmek, kadınların farklı deneyimlerine dair önyargıları görünür kılmak ve sorgulatmak amacı güden bir sosyal etkinlik.
İris Bilen anlatıyor: “Oyuncular Sendikası adına bu projenin gönüllü yürütücüsüyüm. Kadınların sahnede nasıl temsil edilmek istediklerini doğrudan kendilerinden öğrenmek için 7 ay boyunca çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çalıştık ve oyuncu kadınlar, HIV ile yaşayan kadınlar, DEHB teşhisi olan kadınlar ve göçmen kadınlarla odak grup görüşmeleri gerçekleştirdik.”
Bu görüşmelerde üç soru sormuşlar: “Sahnede nasıl temsil edilmek istersiniz?”, “Bu oyun nasıl bir oyun olmalı?”, “Nasıl bir karakter görmek istersiniz?”
Bu soruların yanıtlarıyla çeşitli oyunlar oluşturmuşlar. Yani kadınların kendi sözlerinden doğan bir yolculuk.
Bu oyunları sahnede değil, marketlerde, fabrikalarda, alanlarda, sokaklarda oynamayı düşünüyorlar. Ayrıntıları Oyuncular Sendikası sitesinde bulabilir, Oyuncular Sendikası başkanı Zuhal Olcay’ın röportajını dinleyebilirsiniz.
MÜZEDE SAHNE
Bir tiyatro haberi daha: “Karşılaşmalar ve Ötesi” temasıyla Sakıp Sabancı Müzesi’nde düzenlenen “Müzede Sahne”yi Ayşe Draz yönetiyor. Çok katmanlı programıyla, farklı disiplinleri bir araya getiriyor. (4-7 Eylül)
Ana sahne programında; sezonun öne çıkan yapımlarından olan “Yarın Belki de”, Afife Tiyatro Ödülleri’nde “yılın en başarılı kadın oyuncusu” ödülünü alan ve aile içi şiddeti bir kadının hayat hikâyesi üzerinden ele alan “Kızlar ve Oğlanlar” ve uluslararası prestijiyle öne çıkan “L’Addition” yer alıyor. İlk kez Avignon Tiyatro Festivali’nde sahnelenen ve festivalin en çok konuşulan yapımları arasında gösterilen L’Addition, komik ve kışkırtıcı diliyle seyircisini güldürürken rahatsız edici sorularla da yüzleştiriyor. Bu dikkat çekici yapım, Müzede Sahne kapsamında Türkiye’de ilk kez sahnelenecek.