Şu Frankfurt Kitap Fuarı...

19 Ekim 2017 Perşembe

Frankfurt Kitap Fuarı sona erdi, yankıları sona ermedi... En azından benim için öyle...
Dün e-postama demek öyle, al öyleyse diye kâh azar, kâh alay, kâh küçümseme, kâh küfür mektupları yağmaya başladı.
Neymiş? Frankfurt Kitap Fuarı’nda konuşmacı olarak katıldığım “Kapalı Kapılar Arkasında Edebiyat Jürileri Nasıl Çalışıyor” başlıklı panelde Türkiye’deki yarışmalarda okumadan ödül verdiğimizi söylemişim! Kimi internet sitesi bunu adımın yanına kocaman “Sonunda itiraf etti” başlığıyla ilan etmiş! Breh breh breh!
Böyle bir şey söylemek için delirmiş olmalıyım. Keşke bana sorsalardı.

Cımbızlamak
Önce şunu açıklayayım: Şu anda Türkiye’de hiçbir edebiyat jürisinde değilim. Geçen yıl Avrupa Birliği Uluslararası Yeni Yazarlar Yarışması jürisindeydim ve bu bağlamda konuşmam istenmişti. Öyle de yaptım.
Ayrıca Türkiye’deki çeşitli önemli yarışmaları da anlattım. Ve sonra hayatta her an her alanda seçim yaptığımızı vurguladım. O panelde “Okumadan ödül vermek...” lafını yarışmalara ilişkin değil, seçim yapmaya ilişkin söyledim... Hayatta her an, her alanda seçim yapıyoruz dedikten sonra, eğer ülkemde kadınlar aşağlanıyorsa, şiddete uğruyorsa tüm eserlerini okumadan örneğin bir PEN Ödülü’nü (Örneğin Duygu Asena Ödülü’nü kastettim) Kadın Kütüphanesi’ne ve tüm yayınlarına verdik dedim... Ve sonra konuşma ödüllerin politik gücüne yöneldi... Yarışmalarda okumadan ödül veririz demek için gerçekten çıldırmış olmalıyım...
Bir konuşmadan ya da bir yazıdan bir cümle cımbızlamak belki sansasyon yaratır ama hepsi bu kadar.
Orada söylemedim ama yine örneğin laikliğin yok edildiği dönemde laikliğin erdemini anlatan her kitaba yeryüzünün tüm ödüllerini verirdim...
Annelerin çalışıp eve getirdiği paranın haram olduğunu öğreten, bu dünyanın değil, ölümden sonrasını yücelten, çocukları zehirleyen sübyan okullarındaki tehlikeyi ortaya koyan her kitaba da ben yeryüzünün tüm ödüllerini veririm.

Sonbaharı yaşanır kılmak için
Sırası gelmişken açıklayayım:
Her ay PEN Yazarlar Derneği yönetim kurulu olarak “Ayın Kitabı”nı belirliyoruz.
Bu demek değil ki o ay çıkmış tüm kitapları okuyup derecelendirip içlerinden birini seçiyoruz. Hayır efendim. Çok satanları, herkesin konuştuğunu değil, dikkatten kaçabilecekken kaçmaması gerektiğine inandıklarımızı, o dönem en çok neye gereksinimiz varsa, öneriler doğrultusunda, dikkatleri o kitaba çekmek için belirliyoruz.
Örneğin ekim ayı kitabı olarak Cevat Çapan’ın “Son Duraktan Bir Önce” adlı kitabını seçtik ve gerekçemizi şöyle belirledik:
“Cevat Çapan, akıldan çıkmayan güzel yolculuklarla dolu şiirini yeni kitabı ‘Son Duraktan Bir Önce’de de sürdürüyor. Dünyayı memleket, doğayı şiir ve dostluğu evi olarak gören büyük genç şairimiz Cevat Çapan’ın yeni şiiriyle varolmanın güzelliğini bir kez daha duyumsuyoruz. Bu sonbaharı yaşanır kılan ‘Son Duraktan Bir Önce’yi ayın kitabı olarak seçtiğimizi mutlulukla belirtiyoruz.”

Nazan Erkmen
Ne kadar haksız bir gidiş... Ne kadar erken... Dün bu sayfalarda okudunuz: Güzel sanatların öncü isimlerinden, Marmara Üniversitesi ilk kadın dekanı Nazan Erkmen sonsuzluğa göçtü. Sayısız kitap resimlemeleri, (hele o masal resimlemeleri!) sergileri, yerel ve uluslararası ödülleriyle Türkiye’yi dünya arenasıyla hep güzel yüzüyle taşıdı... Bir de dinmek bilmez çalışma azmi, alçakgönüllü kişiliği, vericiliği, her daim güler yüzüyle gönülleri fethetti.
O söylemişti: “Çocuğa verilen önem, çocuk kitabından belli olur. Bana göre çocuklar için yapılan kitap resimleri, denizin dibindeki loşluğu aydınlatan güneş ışınlarının yansısı gibidir.”
Işık kaynaklarımızdan biri de oydu. Işığı bol olsun. Tüm yakınlarına, sevenlerine, öğrencilerine sabırlar diliyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları