Herkesin kimliği mukaddestir.
Herkes kendi kimliğini belirlemek hakkına sahiptir.
Herkes, başkasının kimliğine, kendi kimliğine gösterilmesini istediği saygıyı göstermek zorundadır.
Laik Devlet, herkesin kimliğini korur.
Kimlik ayrı, vatandaşlık ayrıdır.
Herkes elbette, kimliğini koruyarak vatandaşlığını değiştirebilir.
***
Yukarıdaki bu ilkeleri aklımızda tutalım ve bireyin kimliğinin oluşması konusundaki gerçeklere bakalım:
Kimlikler genellikle, bireylerden bağımsız olarak, doğdukları yere, anne-babalarına ve içine doğdukları topluma bağlı olarak doğuşta belirlenir.
Kendi kimliğini sonradan reddetmek ya da değiştirmek genellikle inanç alanında görülse de ırk, milliyet ve cinsiyet alanlarında çok yaygın değildir.
İnanç alanında değiştirmek de genellikle bütün inançları reddetmek biçiminde görülür.
Elbette, dünyadaki son siyasal değişme ve gelişmeler bağlamında artık, kimlik korunarak, vatandaşlık değiştirmek olağan hale gelmiştir.
***
Bugünkü Demokratik ve Laik devletlerin vatandaşlarının kökenlerinde bile soyadlarında belirlenen aile kimlikleri yatar:
Çünkü Aile ilk egemenlik ve kimlik alanıdır.
Aile büyür, Aşiret, bir egemenlik alanı ve kimlik olur.
Aşiret büyür, Beylik, Dükalık yeni bir kimlik olur.
Beylik büyür, İmparatorluk, Padişahlık bir kimlik olur.
İmparatorluk parçalanır, Laik Demokratik Ulusal ve/veya Laik Demokratik Federatif Devlet olur; yepyeni bir kimlik daha eskisine ilaveten, vatandaşlık olarak ortaya çıkar.
Ama bütün bu süreç sırasında, din, mezhep hatta kimi zaman tarikat, egemen siyasal gücün elinde bir araç olarak kullanılır.
Ekonomik, toplumsal ve siyasal gelişmelerini tamamlayarak bütün kimlikleri kucaklayan Laik ve Demokratik devletlerini kuran ve kendilerinin gerisinde kalan toplumları sömürerek gelişen Emperyalistler, bu sömürülerini sürdürmek için sömürdükleri geri ülkelerdeki KİMLİK KAVGALARINI kışkırtırlar.
Bugün hem Kuzey Avrupa’da Ukrayna’da hem Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da, Libya’da, Irak’da, Suriye’de olan budur!
***
Türkiye’de, 1961 Anayasası’nın kabulünden sonra, bu Çağdaş, Laik ve Demokratik Sosyal Hukuk Devleti atılımını engellemek isteyen içerideki işbirlikçilerinin ve Emperyalizmin 1975’de kurdurdukları Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti ile başlayan 50 YILLIK SON KİMLİK BÖLÜCÜLÜĞÜNE DAYALI SİYASETİN arkasındaki olgu da budur.
İstiklal Savaşı sırasındaki Hilafetçi ve tarikatçı isyanların, Şeyh Sait ayaklanmalarının, Kahramanmaraş, Çorum, Madımak katliamlarının, Sovyetler Birliği’nin 15, Yugoslavya’nın 7 ülkeye bölünmesinin arkasında da bu süreç yatmaktadır!
Bu süreç, Türkiye’yi bugüne kadar bölememiştir ama Irak, Libya, Afganistan ve Suriye olaylarından sonra, “yakın tehdit” olarak artık bizim de ensemizdedir:
İKTİDAR, SURİYE’DEKİ ALEVİ KATLİAMINI DURDURACAK BÜTÜN ÖNLEMLERİ DERHAL ALMALIDIR!