İsmail (Saymaz) iyi slogan üretti: “Ya AKP rozeti takacaksın ya da kelepçe”. Bu belediyelere karşı 6 ay önce başlayan operasyonlardaki ikinci aşamadır: Tehdit ve şantaj.
Diyeceksiniz ki zaten operasyonlar başladığı andan itibaren bu şantaj yok muydu, evet vardı, o ilk aşamada tutuklananlar “itirafçı” olmaya zorlanıyordu. Amaçları kanıt bulabilmekti. İktidar kendi döneminde tüm belediyelerde, şüphesiz İstanbul’da da rüşvetin veya ihalelerde kayırmacılığın ve al gülüm ver gülüm mekanizmasının nasıl işlediğinin pratiğini biliyordu. Bu nedenle, CHP’li belediyelerde de aynı çarkın döndüğüne inanıyordu.
Kanıtlara ulaşmak için eskiden fiziki işkence devredeydi. Biz yaşadık onları. Şimdi ise psikolojik işkencenin her türlüsü devreye sokuldu. İtiraf et, suçla ve hemen bu akşam ailene çocuklarına kavuş. İmzala şurayı, deniyor; yoksa aylarca, yıllarca yatarsın tehdidi yapılıyor. Olmadı İstanbul’dan yüzlerce km uzak hapishanelere sürgüne gönderiliyor. Suçsuzluk karine değil, peşinen suçlu ilan edilmeleri bile bir işkence türüdür.
Ne delil elde ettilerse, artık sonuna geldiler.
ÖLÜM TEHDİTLERİ DEVREDE
İkinci aşama operasyonlarda ise evet psikolojik işkence eksik değil ama bu ikinci aşamanın amacı daha çok CHP’li belediyeleri, başkanları ve meclis üyelerini bu kez hapis ve ölüm tehditleri eşliğinde teslim almak ve hepsinin yakasına AKP rozeti takmak.
Bu ikinci aşama Manavgat Belediyesi’yle başladı. Başkan yardımcısı daha önce kaçak sigara ve uyuşturucu ile yakalanmış, (bu kirli adam nasıl aday gösterilmişse), sonra polisle ortaklık kurarak belediye makamında rüşvet senaryosunun aleti olarak filme çekilerek yakalanmış bu kez. Belediye meclis üyelerine baskılar sonuç vermiyor ve belediye meclisi CHP’de kalıyor.
Arkasından Altınova, dosyalı tehditle Aydın, Gaziosmanpaşa, yine alavere dalavere ile Beykoz belediyeleri AKP’ye geçirildi. Beykoz Belediye başkanını iki kez tutukladılar, yerine bir kadın vekil olarak seçildi ve o da belediyeyi AKP’ye taşıdı. Hakkında soruşturma açılan Gaziantep Şehitkamil belediye başkanı da soluğu AKP’de aldı ve Reis’in elinden yakasına rozet takıldı ve dosyası da uçuruldu. Artık Aydın’dakiyle buluşur ve şerefe kadeh kaldırırlar, nasıl kurtulduk ama!
BAYRAMPAŞA’DAKİ ŞANTAJ
Bayrampaşa Belediyesi’ni de AKP’ye geçirmek için her şeyi kullandılar. Meclis üyelerinden bazıları kendilerine yapılan şantaj ve ölüm tehdidini savcılığa ihbar etmelerine rağmen soruşturma yapılmadı ve pek çoğu tutuklandı. Gözaltından bir gün önce, İstanbul’daki iktidar mensupları Hasan Mutlu’yu arıyor ve bak sana operasyon yapacaklar, AKP’ye geçersen hemen durdu-ruruz, diyorlar. 10 gün öncesinden başlıyor, operasyon geliyor tehditleri. Sonuçta 4 CHP’li üye istifa ediyor. Belediye başkanı tutuklu olduğu için yakında orada da oylama yapılır.
AKP başkanı geleni ret mi edeceğiz diyor ve bu katılımların süreceği müjdesini veriyor.
60’a yakın kaybettikleri belediyeyi tepe operasyonlarıyla devşirdiler.
Millet oy vermiyor ama belediyeleri devşirerek milletin oylarını da AKP’ye yürütmüş oluyorlar.
Buna oy çalmanın değişik ve yasal kılıfına uydurulmuş hali denir.
Ne pahasına? Belediye başkan ve meclis üyelerinin tutuklanması, yığınla iftiraya uğraması, onurlarına saldırılması pahasına...
BİR PARTİ VAR, DİĞERLERİ SÜS GİBİ
Bu belediyeleri yürütmenin milletin vicdanında nasıl bir iz bırakıyor acaba?
Diyor ki okurlar: CHP’ye, Saadet’e veriyorum, iktidara geliyorlar ama bakıyorum AKP orada oturuyor...
Bu partileri gereksiz kılar. Oy kullanmayı gereksiz kılar... Partileri gereksiz kılar... Aday çıkartmayı gereksiz kılar.
Yurttaşın oy kullanmasını da gereksiz kılar.
Devleti ele geçirmiş, sanki ilelebet orada kalmayı planlamış bir devlet partisi var.
Diğerleri ise göstermelik, vitrin süsü, bak seçim var desinler diye, boş kürek çekiyorlar...