Bu üç konu da ülkenin en önemli alanlarıdır ve bir ülke veya devletin fil ayaklarını oluşturur. Devlet bu üç konuda da toplumu yüksek nitelikli yapmakla görevlidir, devletin varlık konusundan bahsediyoruz.
Tıp/sağlık konusu nüfusun tamamıyla ilgilidir. Her bireyin kesintisiz sağlık kurumlarına ulaşması gerekir. Devlet hastaneleri dolup taşmakta belirli branşlarda randevu alabilmek bazen ayları bulabiliyor. Acil servisler de dolup taşıyor. Aslında bu yoğunluğun belki de ana nedeni ülkemizde sağlıklı yaşamın büyük eksikliğidir. Beslenmeden tutun hayat tarzlarına kadar uzanan bir eksiklik zinciri hasta toplum yaratır. Burada toplumun sağlıklı yaşam konusunda cehalet katsayısı ve bilinçsizlik ve şüphesiz koruyucu hekimliğin eksikliği de büyük rol oynar. Devlet henüz bu sorunu gerektiği gibi çözememiştir.
HASTA TOPLUM TEHLİKESİ
Özel sağlık sigortalıların sayısı, 2.7 milyonu tamamen özel sağlık sigortalı ve 5.2 milyonu SGK ile anlaşmalı ve devlet katkılı tamamlayıcı sağlık sigortalı olmak üzere, 7.9 milyon.
Tıp öğrenimi en yüksek niteliğe ulaşmak zorundadır. Hem tıp alanındaki araştırmalar ve keşifler açısından hem de yüksek nitelikli doktorların yetiştirilmesi açısından.
Devlet bu eğitim alanını özel sektörün kâr hırsına ve politikasına teslim edemez. Ancak nitelikli eğitimi ve araştırmayı başarmış vakıf üniversitelerine hiçbir sözümüz yok. Ama dünkü yazımda da belirttiğim gibi, kâr amaçlı/tüccar kılıklı mahalle vakıf yüksek eğitim kurumlarının devlete, YÖK’e baskı yaparak devlet üniversitelerinde sağlıkla ilgili pek çok programın azaltılmasını ve bu alanların kendilerine devredilmesini istemektedir.
HEDEF, DEVLETİ GEÇMEK OLMALI
Vakıf üniversitelerinin bence varlık nedeni, tüm branşlarda devlet üniversitelerindeki eğitimi aşmaya, daha nitelikli eğitimle rekabet edebilmesidir. Hem 1 milyon TL yıllık ücret al hem de niteliği düşük eğitim var. 70’i aşkın vakıf üniversitesinden iyiler ve orta halliler dışındaki tüccarların hepsi kapatılmalı, devlet hep belirli normlarla denetim yaparak sonuç almalıdır.
Sorayım: Bahsettiğim sıradan vakıfların kaçı, elde ettiği kazancını tamamen üniversitesinin niteliğini her açıdan yükseltmek için harcıyor, kaçı ise kazancını, vakıf sahibinin kurduğu eğitim dışı diğer alanlardaki şirketlerine, bir şekilde aktarıyor? Aldığım bilgiye göre, bu yola başvuran epey vakıf var. Peki bunları denetleyen devlet organı var mı?
İyi vakıf üniversitelerine, isim vermeyeyim, sahiplerinin eğitim alanı dışındaki şirketlerinden her yıl para aktardığını biliyoruz. Bu nedenle giderek kalitesini artırmaya çalışıyorlar.
HUKUK VARLIK SORUNU
Hukuk da bir ülkenin ana varlık meselesidir. Hukuk eğitimi öğreniminin niteliği sürekli artırılmalıdır, asla tersi değil. Nitelikli yargıç, savcı, avukat ve nitelikli adalet kurumları yoksa, ülkenin kalbine bıçak saptanmıştır denebilir.
Ne yazık ki bugünkü siyaset yargıyı siyasal amaçları doğrultusunda kullanmakta, ülkede hakkaniyet, adalet dağıtma yerlerde sürüklenmekte. Gün geçmiyor ki rüşvet, mafya bağlantıları, siyasal bağlantılarla alınan kararlar medyaya yansımasın. Halkın yargıya güveni en alt noktadadır. Adalet mülkün temeli değildir. Adalet siyasetin malı mülküne dönüşmektedir.
Otoriter hatta otokrat yönetim, hukuk ve yargı alanını berbat etmektedir. Yargıçlar üzerindeki baskı inanılmazdır. Daha dün İzmir’de İBB soruşturmasında yüksek tutuksuz yargılama kararları veren yargıçların tümü dağıtıldı. Pek çok alanda büyük çöküşlerin nedenlerini sayıyoruz aynı zamanda.
Türkiye böyle yaşayamaz
***
Tıp ve hukuk, Kuzey Amerika ülkelerinde çok özel bir statüdedir. ABD ve Kanada’da, tıp ve hukuk okumak isteyenler, öncesinde bir başka üniversite bitirmek zorundadır.
Neden acaba? Düşünen var mı?
Yarın belki de eğitimin niteliğinin önemi üzerine...