Özdemir İnce

Hayatımızın en güzel yılları

23 Haziran 2019 Pazar

“Hayatımızın En Güzel Yılları” (The Best year of our life); dönemin en önemli yönetmenlerinden William Wyler’ın yönettiği, 1946 yılında gösterime giren, 2 saat 52 dakika süreli bir ABD yapımıdır. İkinci Dünya Savaşı üzerine yapılmış ilk fimlerden biridir. Benim çocukluk ve gençliğimde yabancı filmler gösterime girdikten en erken beş yıl sonra gelirdi ülkemize. Filmi 1950’lerin başında, Mersin’de Güneş Sineması’nın yazlık terasında görmüştüm. Filmin özet öyküsü şöyle:

***

Hayatımızın En Güzel Yılları, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından evlerine dönen üç gencin hayatını konu ediyor. İkinci Dünya Savaşı’nın sıcak etkileri henüz bitmemiştir. Cephede savaşan birbirinden farklı üç Amerikan askeri evlerine dönmek üzere yola çıkmışlardır. Al, Homer ve Fred her şeyin eskisi gibi olacağını umarak sivil hayatlarına geri dönmek için havaalanına giderler, ancak savaşın izleri her an onların peşindedir. Biri kolunu kaybetmiştir, geri döndüğünde onu bekleyen sevgilisinin vereceği tepkiyi merak etmektedir. Biri sivil ruhunu bırakıp dönmüştür cepheden, bu yeni hayata ayak uydurmak eskisi gibi kolay değildir. İkinci Dünya Savaşı üzerine yapılmış en gerçekçi filmlerden biri olan yapıt, savaşın kendisinden çok askerler ve askerlerin sosyal yaşantıları üzerinde bıraktığı izlere ve sivil hayata karşı yabancılaşmalarına odaklanıyor. Usta yönetmen William Wyler tarafından yönetilen film, en iyi film ve yönetmen dahil olmak üzere yedi dalda Oscar ödülü kazanmıştır.

***

Seçim günleri için yazı yazmaktan nefret ederim. Çünkü öteki yazılarımı en azından 15 gün kafamda gezdirdikten sonra yazarım. Bu seçim de yazı günümün üzerine geldi. Baskına uğramış gibi oldum. Ne yazacağım? Filmin adı “Hayatımızın En Güzel Yılları” geldi aklıma. Hayatımın (hayatımızın) en güzel yıllarını yazarım diye düşündüm. Mersin’de hayatımın en güzel yıllarını yaşamadım. Çok mutsuzdum, sanki cehennemde yaşıyordum. Bu süre içinde ikisi de benim gibi cehennemde yaşayan iki insanla kardeş oldum: Nihat Ziyalan, Yılmaz Pütün (Güney). Sonra, 1956 yılında başlayan iki perdelik Ankara hayatım var. Birinci perdesi yoksul ama şenlikli bir hayattı. İkinci perdesi 1969’da başlayan, dışarıdan fiyakalı, içerden tam anlamıyla bir cehennem hayatıydı: TRT Televizyonu, Milliyetçi Cephe hükümetleri, iki askeri darbe, gözaltı günleri...

***

Hayatımızın en güzel yılları yoktur; belki günleri, anları vardır. Anların gün, günlerin ay, ayların yıl olmasına hayat izin vermez. Sizin mutluluğunuz, başkalarının mutsuzluğunun nedeni olabilir. Evet, “Men dakka dukka” yani çalma başkasının kapısını çalarlar kapını. Üç gün önce Fransa’yı yendiniz, mutluluktan uçuyordunuz; üç gün sonra, bir otellik nüfusu olan İzlanda’ya yenildiniz. Mutluluk kristal bardak gibidir, düşürmeyeceksin. Üstelik, futbol kafilesine yapılan hakaretin (?) intikamını bile alamadınız. Mutsuzluğunuz katmerlendi. Memur bakanın götürdüğü baklava da işe yaramadı. Men dakka dukka!

***

Konya’da, İzlanda’nın ulusal marşını ıslıklamıştınız! Ulusal marşın her ulusun namusu, ismeti, özgür devletinin simgesi olduğunu bilmiyor muydunuz? Demek ki İstiklal Marşımızın ıslıklanma ihtimali sizin için bir şey ifade etmiyor. “Uğurlu Konya Stadyumu” üç gün önce Fransız ulusal marşını da ıslıklamıştı. İzlanda ve Fransa’dan resmen özür dilendi mi? Hayır! Konya ve top sahası uyarıldı mı? Hayır ki hayır! Men dakka duka!
Galatasaray 2018-2019 futbol yılının şampiyonuydu. 2019-2020 yılının şampiyonu belli değil. Hayatımızın en güzel yılları galiba bir ironi! “Hayat bayram olsa” diye bir şarkı var galiba... Yarın herkes için bir başka gün olacak!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Din ve vicdan hürriyeti 13 Aralık 2024
Üst kimlik olarak İslam 10 Aralık 2024
Yandaş hakem 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları