Livaneli ile hayata sevdalanmak

11 Ağustos 2019 Pazar

‘Ey Özgürlük’ şarkısını söylemeyeceğimiz günlerin özlemiyle...

Çok kısa bir Bodrum yolculuğunda rastlantı sonucu Zülfü Livaneli’yle karşılaşınca, kendimi antik tiyatronun taşlarında otururken buldum. Elbet, önceki İstanbul, İzmir, Bodrum’daki “Sevdalım Hayat” konserlerine ilişkin çok şey okumuş ve duymuştum. Hatta konserler başlamadan tasarı halindeyken de konuşmuştuk...
Zülfü Livaneli 1970’lerden bu yana kuşaktan kuşağa geçen şarkılarını söylemiyor; anlatıcı rolünü üstleniyordu. Bence de, şarkıların öykülerini ondan dinlemek, nasıl bestelenip hangi düşünce ve duygularla ortaya çıktılarını yaratıcısından dinlemek artı bir değerdi. Üstelik Rengim Gökmen gibi usta bir şefin yönetiminde Livaneli Filarmoni Orkestrası ve farklı solistler tarafından yorumlanacaktı.

Bodrum salon hak ediyor
5 Ağustos akşamı Bodrum Antik Tiyatro yine ağzına dek doluyu. Şef Rengim Gökmen, orkestra ve üç solist Teyfik Rodos, Zeynep Halvaşi ve Görkem Ezgi yerlerini aldılar... Ve daha ilk andan deli bir rüzgârla boğuşmaya başladılar.
Rengim Gökmen haklı olarak ilk anda teşhisi koydu: “Bodrum nicedir doğru dürüst bir konser salonunu hak ediyordu!” (Bodrum’da festival düzenleyenlere ve tüm yetkililere duyurulur.)
Zülfü Livaneli’nin ilk saptaması ise yeryüzünün tüm fırtınalarını bastıracak bir alkış aldı: “Eğer bugün bu orkestra, bu solistler varsa, bu müziği çalanlar varsa bu Mustafa Kemal Atatürk sayesindedir...”
O andan sonra ne rüzgâr, ne başka hiçbir güç o şarkılarla beş bin kişi arasındaki ilişkiyi koparamazdı.
O andan sonra beş bin kişilik koro bütün o şarkıları bir ağızdan söyleyecekti. Hatta Zülfü bile “anlatıcı” rolünü aksatmadan şarkılara katılacaktı.
O andan sonra orkestra, solistler, Rengim ve Zülfü’nün birbirleriyle ve dinleyiciyle kopmayan ilişkisi görülecek bir şeydi.

Tarihte yolculuk
Size burada o çok iyi bildiğimiz, bir ağızdan söylediğimiz şarkıları ya da öykülerini anlatmayacağım elbet. Ancak şunu söyleyebilirim:
Şarkıların öykülerini dinlerken bir yandan da sanki Türkiye’nin politik-toplumsal tarihinin içinden geçtik. Yaşar Kemal’den Abidin Dino’ya, Nâzım Hikmet’ten Uğur Mumcu’ya daha niceleriyle birlikte...
Fondaki dev perdede o öyküleri destekleyen görsel malzemeler bu yolculuğa eşlik ediyordu. Bence görsel malzemelerin kimi başarılı, kimi başarısız kullanılmıştı.
Hiç unutmayacağım en komik an bir film sahnesiydi: Başrollerde Cüneyt Arkın ve Hülya Koçyiğit, “Leylim ley” türküsüyle göbek havası oynuyor!

Gecenin sürprizleri
Gecenin en anlamlı anlarından biri “Ey Özgürlük” şarkısının Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ve Cumhuriyet gazetesinin hapisteki yazar, çizer ve çalışanları için yorumlanmasıydı. (Hapistekiler, sevgili Musa, sevgili Güray, 5 bin kişilik koro size söyledi. Duydunuz mu!!! Zaten bu yazının üst başlığını da Zülfü’nün konuşmasından aldım.)
Gecenin bir başka sürprizi Ali İnsan’dı. Kısa bir süre önce sosyal medyayı sallayan, “Güneş Topla Benim İçin” şarkısını kemanıyla çalan ve yanık sesiyle söyleyen Ali İnsan, Almanya’da yaşayan Malatyalı bir genç. 13-14 yaşında. Geçen yıl Mozart Ödülü kazanmıştı. Livaneli’nin davetlisi olarak gelip konsere katıldı. Harika bir performans çıkardı. O mu yoksa biz mi daha heyecanlıydık bilemedim.
“Ali’ler oldukça , Kaz Dağları da, Munzur da, Salda da kurtulur” diyecekti Zülfü. Bana da bir sürpriz yaptı: Daha konserin en başlarında “Burada dostlar arasındayız, ama aramızda biri var ki, onun adını vermem gerek” diye başladı... “En zor günlerimde destek verdi... Sadece bana mı, Genco Erkal’dan Fazıl Say’a...” diye devam etti... Birçok isim saydı saydı... Sonunda “Sadece sanatçıyı değil, hep nitelikli sanatı kolladı, destekledi... Lütfen ayağa kalk!” diye bitirmez mi!
A, a, benim adımı söylüyor. Kulaklarıma kadar kızarırken, baktım bana kalk diye işaret ediyor. Ve kendimi sağa sola selam verirken buldum.
İşte sevgili okurlar, bir “Sevdalım Hayat” konseri böyle geçti. Bundan sonrakileri sakın kaçırmayın.
Hepinize, kimselerin kurban edilmeyeceği, iyi bir bayram diliyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları