Birinci Haçlı Seferi (1095- 1102), Batı Avrupa kuvvetlerinin Kudüs şehrini ve Kutsal Toprakları Müslüman kontrolünden geri almak için yürüttüğü bir savaştı.
Birinci Haçlı Seferi’nden bu yana bin yıldır süren Batı’nın, bu toprakları ve Doğu Akdeniz’i işgal etmek için sürdürdüğü saldırının, Mohaç Savaşı sonrasında, Hürrem sayesinde başlayan Zafer yürüyüşünü, Mustafa Kemal Atatürk, İstiklal Savaşı ile tersine çevirmişti.
Osmanlı topraklarını kendi aralarında paylaşmak için çeşitli zamanlarda farklı antlaşmalar imzalayan İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya gibi ülkelerin bütün hevesleri kursaklarında kalmıştı.
Ama yüz yıl önce, geri kalmış çağdışı bir imparatorluk yerine çağdaş bir ulusal devletin kuruluşunu gerçekleştiren Atatürk’ün bu mucizesini onaylayan uluslararası Lozan Antlaşması sırasında, Emperyalizmin temsilcisi Lord Curzon’un, isteklerini kabul etmeyen İsmet Paşa’ya yaptığı şu uyarı hâlâ gündemdedir:
“Şimdi hiçbir isteğimizi kabul etmiyorsunuz ama bu konuları unutmuyorum, hepsini cebime koyuyorum.
İleride, harap ülkenizi imar etmek, perişan ekonominizi düzeltmek için para aradığınız zaman bize geleceksiniz ve ben o zaman, sakladığım bütün bu istekleri cebimden çıkarıp size göstereceğim.”
***
Dün Ergin Yıldızoğlu, “Üzüm üzüme bakarak...” başlıklı yazısında, Emperyalizmin kendi ülkelerinde “göçmen karşıtı politikaların yaygınlaştığını” belirterek şöyle diyordu:
“Trump’ın, göçmenleri toplu olarak tutuklama ve sınır dışı etme politikası, artık İngiltere, Yunanistan, İtalya, Fransa gibi Avrupa ülkelerinde hızla kabul görmeye başladı.
Reform UK’nin lideri Nigel Farage’ın 600 bin kişinin sınır dışı edilmesi planı ve Avrupa genelinde göçmen karşıtı ‘remigrasyon’ (yeniden göç ettirme) dalgası, ulusal kimliğin korunması adına radikal yöntemlerin popülaritesini artırıyor.
Bu benzeşme içinde, değişen sadece aşırı sağ değil; merkez partiler de göç politikalarını sertleştirip hem ABD hem de aşırı sağ ile bir yakınsama örneği sergiliyorlar.”
Ergin Yıldızoğlu özetle, Batı Emperyalizminin kaynağı olan ülkelerin hepsinin “GÖÇMENLERİ/SIĞINMACILARI REDDETME” politikalarında ortaklaştığını vurguluyor.
***
PEKİ AYNI EMPERYALİZM TÜRKİYE’YE NE DAYATIYOR:
Önce, milyonlarca kişinin ülkelerinden kaçmalarına ve sığınmacı olmalarına yol açan savaşları desteklemesini istiyor...
Ve sonra da bu sığınmacıların ülkemizde depolanması için, hem para vererek hem de siyasal ömrü bitmiş bir iktidarı siyasal ve ekonomik olarak destekleyerek baskı yapıyor!
Derken hem Cumhuriyet Rejimini, hem de Anayasal Devlet Yapısını yozlaştıracak bir Süreci dayatıyor!
PEKİ İKTİDAR NE YAPIYOR?
Bir yandan ülkenin en önemli zenginliklerinden biri olan insan hazinesini; eğitim, sağlık, istihdam, sosyal güvenlik, liyakat, adalet ve sığınmacı sorunlarıyla yozlaştırırken...
Öte yandan öteki en önemli kaynağı olan doğal zenginliklerini, yani coğrafyasını, maden ruhsatları, enerji santralları ve kanal projeleri ile tahrip ediyor!
Cumhuriyet Rejimi’ne ve Anayasal Devlet Yapısı’na karşı olan eylem ve söylemleri ise zaten tarihsel birer belge niteliğinde!