Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
İçimize sinmiş keder
Ne çok severim Nâzım’ın “Severmişim Meğer” şiirini. Prag-Berlin treninde yaşamla hesaplaşmaya girerken parça parça hayatından anlar akar dizelerine. Zaten Pavese de demez mi? “Geçmişi değil anları anımsarız” diye. Nâzım’da değişen an duygusunu ölüm, aşk, memleket özlemi, yaşadıkları geliştirir. Bir süre sonra tarih bir sürekliliğe dönüşür. Bu akış içinde kendinde değişenleri de görmek olasıdır. Her bir dizede yaşanmakta olanı bambaşka bir zaman aralığına doğru genişleterek sinemasal bir atmosfer oluşur. İstanbul’a, Moskova’ya, Kırım’a, Paris’e, İstanbul’a hatta İzmir’e bakarken sokaklarda, caddelerde, kimi zaman evlerde birikmiş olanın gizlerini okuyarak biz de yolculuğa çıkarız: “Yolları severmişim meğer/ asfaltını da...”
*
Rus şairi Aleksandre Blok’un çok sevdiğim dizeleridir: “Durgun yıllarda gelmiş olanlar dünyaya/ anımsamazlar geçtikleri yolları.” Ülkemizin çalkantılı döneminden geçerken aklımızda, kalbimizde biriktirdiğimiz ne çok acıya, ne az sevince tanıklık ettik. Bizi biz kılan görüp geçirdiklerimiz değildi yalnızca. Yaşadıklarımızın ruhumuza kederle dokunması, parmak uçlarımıza kadar derin bir hüzünle savrulmamızdı. Biraz da hatıralarımızın capcanlı olması bundandır! Zihnimizde yaşadığımız anlarımızın dokunulmazlığı bizim hakikatimizdir. Bu nedenle düşlerimize de düşüncelerimize de sahip çıkıyoruz. Çıkacağız da. Üretenler, yaratanlar, emeğin yanında duranlar değerimiz. Tıpkı gencecik bir oyuncunun dünyanın en özel ödüllerinden birini almasından mutlu olduğumuz gibi... Merve Dizdar’ın kız kardeşleriyiz hepimiz. Bu ülkede kardeşçe yaşayacağımız güzel günleri dile getirmenin neresinin “suç” olduğunu hâlâ anlabilmiş değiliz. Hepimiz toplumca daha iyi, daha güvenceli, yaşam dolu günlere ulaşmak için beklemiyor muyuz? Bir ödülün toplumsal olarak sevincinden ne kadar da uzaklaştık! Oysa yeniden ortak sese, nefese, duygudaşlığa ulaşmaya mecburuz.
*
Nazım “Severmişim Meğer” şiirinin bir bölümünde zihninde çıktığı yolculukta Moskova dolaylarında kışın Perelkino’da gördüğü kayınlardan bir anda İzmir’in kavaklarına geçer. Geçmişi düşünmeye başlayınca tek bir anla kurtulamazsınız ondan. Eli yakanıza yapışmıştır bir kere. Görmüş olduğunuz bir nesne, bir duygu, bir his hemen başka bir anıyı aklınıza getirir. Deniz Kavukçuoğlu’nu ilk gördüğüm andayım şimdi. Yıl: 1994. Uzun süren sürgünlüğünün sona erip Tüyap Genel Koordinatörü olarak İstanbul’a taşındığı dönem. Tam yirmi beş yıllık sürgünlüğü yeni bitmiş Kavukçuoğlu’nun. Ne de güzel anlatır anı kitabı, “Alageyik Sokağı Bir Liman Mıydı?”da ilk gençlik yıllarının coşkusunu, Avrupa solunun içinde yer aldığı mucizevi dönemleri... İstanbul’un cennet günlerinin tadını alamadan siyasi hareketin içindeki konumu, üniversite için gittiği Almanya’da devrimci gençlerin önderi oluşunu... 12 Mart sonrasında bir gecede vatandaşlıktan atılmasını... Avrupa’da geçirdiği bohem yılları.
*
Deniz Kavukçuoğlu, 93 baharında dostu Demir Özlü’yle Beyoğlu turu yaparken yolu Alageyik Sokağı’na çıkar. İşte bundan sonraki dönem yine Kavukçuoğlu’nun bir başka kitabında izlerini verir: “Sen vatan haini misin baba?” Deniz Kavukçuoğlu, İtalyan Komünist Partisi üyesiydi aynı zamanda. Partinin kurucuları Amadeo Bordiga ve Antony Gramsci de bir güzel karşılamıştır onu.
*
Nâzım usta ne diyor? “Dünya akıyor hâlâ dışarda dilsiz ve uzak” Bizim hayatımız da duraklarını zaman zaman hatırladığımız kısa bir yolculuk. Bilinçlerimizin sınırı kesin bir biçimde gerçekliğimizin de sınırı. Dünyayı kavramamız için birincil adım ise düşünselliğe ulaşma, anlama ve kavrama becerimiz. Kimimiz daha gelişkin bu noktada kimimiz de daha sığ bir bakışa sahip. Bu nedenle bizi amansız bir kanser gibi kemiren umutsuzluktan bir an önce kurtulacağız. Ayağa kalkacağız, yeniden en iyi bildiğimiz şeyleri yapmak için kolları sıvayacağız. Biz buradaydık ve buradayız. İşte o zaman Deniz abinin tasarladığı ve ömrümü verdiği dünyaya ulaşacağız. Merve Dizdar gibi yetenekler daha da çoğalacak!
*
“Severmişim Meğer”de, “Akşamın inişini/ yorgun kuşun inişine/ benzetmeyi sevmedim” der Nâzım usta. Bu nedenle yazıyı kederli bitirmeyi istemedim ben de. Ölümlere rağmen yaşamın erdemini yeniden hatırlatmaya ihtiyacımız var! O zaman Deniz Kavukçuoğlu’nun gençliğine borcumuzu belki ödeyebiliriz!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması