Yazarın masası

Yazarın masası

26.04.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Yıllar önce Osman Akınhay bir sosyal medya paylaşımında çevirmenlik macerasına nasıl girdiğini anlatırken cezaevi yıllarına da değinmişti: “Yıl 1982, Mamak’ta hapisteyim. Ali Asker ile altlı üstlü ranzadayız. Kendi kendime İngilizce çalışıyorum. Alan Paton’un ‘Cry, the Beloved Country’i gözüme kestirdim. Bir deftere çeviriyorum: o/ bu/şu tarlasına döndü. Beğenmedim, kapattım unuttum. Hüküm giyince Çanakkale’ye sevk edildim, İngilizce okumayı sürdürdüm. 86 oldu, Öner Yağcı bir yazı masasında daktilo ile roman yazıyordu. Onu çok kıskanıyordum. Ben de daktilo getirttim. Ama ne yazacağım? Roman yok, öykü yok. Belki çeviri yaparım dedim. Böyle böyle başladım.” Dün Cumhuriyet gazetesinin öncülüğünde Çankaya Belediyesi’nin katkılarıyla gerçekleşen “Çankaya Cumhuriyet Roman ve Öykü Günleri”nde Öner Yağcı onur konuğu olarak ödül alacağı anda aklıma bu paylaşım geldi. Çünkü cezaevinde en kötü koşullara karşın bir yazı masasına sahip olmak söz söylemeyi belirgin kılarak bir iktidar alanı açmaktı. Bir anlamda devletin otoritesine karşı yeni bir hamlede bulunmaktı. Nitekim Öner Yağcı o yazı masasına ve daktiloya sahip olmak adına cezaevi yöntemine kıyasıya savaş açmıştı. İşte yazarın sorumluluğunun başladığı yer kendi deyişiyle yazarın en kötü koşullarda bile, yaşamı savunması ve umut taşımasıydı. Öner Yağcı da “Her yazar bir yol göstericidir ama her yazarın da bir yol göstericisi, yolunu aydınlatıcısı vardır. Yazara yol gösteren, yazarın yolunu aydınlatan yaşamdır, insanlığın dişiyle tırnağıyla kazandığı yaşam” diyordu.

***

Andre Malroux çok sevdiğim bir romanında, “İnsanlığın yazgısı bir tarihse ölüm yaşamın bir parçasıdır, değilse yaşam ölümün bir parçasıdır” der. Madalyonun iki yüzü gibi. Bu topraklarda bir de kendi hayatımızın sıradan akışı içinde ülke tarihinin dayattığı çok katmanlı gerçeklikler var. Her sabah uyanır uyanmaz bizi teslim almaya çalışan boğucu atmosfere rağmen gülümsemeye çalışıyoruz. Yakın tarihi yahut içinde olduğumuz şimdiyi çözümlemeye çalışmanın, hesaplaşmanın tedirginliği var üzerimizde. Bu nedenle öyle kolay üstümüzden atabileceğimiz bir örtü değil geçmişimiz. Bugün 12 Mart ve 12 Eylül olarak sunulan romancılığımıza dair genel izlek sunarsak aklımıza gelen ilk yazarlar arasında şüphesiz Öner Yağcı vardır.

***

Ahmet Oktay 12 Mart ile 12 Eylül romancılığına dair temel bir ayrımda bulunur. Buna göre, 12 Mart romancılığında yansıtılan salt gerçeklik duygusu ve kahraman olgusu, yerini 12 Eylül romanlarında ezilmiş, mağdur edilmiş insanlara bırakır. Çünkü 12 Eylül darbesiyle birlikte siyasetin önü kesilip ülke ağır bir karanlığa terk edilmiş, her türlü yasakçı anlayış güçlenmiştir. Bu da yine Oktay’a göre darbe romancılığı ve cezaevi romancılığı gibi başlıklara kapı aralar. Eğer bir simge olarak düşünülecek olursa Öner Yağcı tam da Ahmet Oktay’ın söylediği yerde, sınırları çizilmiş “cezaevi romancılığı” ya da “darbe romancılığı”nın merkezindedir.

***

Ancak Öner Yağcı’nın “Kardelen”de kızı Gülcan’ın gözünden 12 Eylül darbesi öncesinde ve sonrasında yaşananları, “Turnalar” avukat Erdal’ın bu sürecin sancılarını göstermesi yalnızca iki mazlumun sancılarını bize aktarması değildir. Her şeye rağmen bu kişiler, özgürlüklerine düşkündür. Asla savaşımlarından vazgeçmez ve her daim içlerinde umudu yeşertirler. İşte o yüzden Oktay’ın deyişindeki mazlumluk çizgisinin dışındadır. Mazlumluk eylemsizliği getirir. Oysa Öner Yağcı hep isyankârdır. Savaşçıdır. Çünkü kendi yazı masasını oluştururken de inadından vazgeçmemiştir.

***

İyi ki Öner Yağcı’nın o yazı masası var! Çünkü o masadan sadece romanlar değil, onca inceleme, araştırma ve dil yazıları, örgütçülüğünün bedel ödeten sorumlulukları geçti. Ve bize yalnızca onca değerli romanı ve incelemeyi değil, bu ülkede özgürlüğe kendini gökyüzüne akan ırmaklarla çoğalacak direnci miras bıraktı.

***

Çok yaşa Öner amca!

Yazarın Son Yazıları

Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025
Kral Çıplak

Kral Çıplak

Devamını Oku
22.02.2025
Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Devamını Oku
15.02.2025