Demokrasi yoksa enflasyon kaçınılmazdır

12 Ekim 2021 Salı

Siyasi ve ekonomik bunalım içindeki Türkiye’de demokrasiyi hukukçuların kendi aralarında, iktisatçıların da enflasyonu kendi dünyalarında tartışmaları ilginç bir ironi oluşturuyor. Çünkü siyaset ve iktisat, bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır.

- Demokrasi yoksa, tek adam rejimi her şeye de egemense ekonomide de tekelcilik ve haksız rekabet kesinlikle egemen olur. Şikâyet edilen beş imtiyazlı firma siyasetteki tekelciliğin, tek adam rejiminin bir sonucudur. Ekonomik değil, siyasal nedenlerin ürünüdür. Geçimlik malların fiyatları artar: emekçilerin gelirleri reel olarak düşer.

- Demek istediğim demokrasi yoksa, ülkenin ekonomisi de halkın büyük çoğunluğu için değil, küçük bir azınlık için çalışmaya başlar, fakirlik ve sefalet yaygınlaşır.

- Bu nedenle, “demokrasiden uzaklaşıldığı oranda ülke ekonomisi de batağa saplanır”: kamunun (ve devletin) ekonomik kaynakları çok dar bir grubun çıkarları için çalışmaya başlar. Halkın büyük çoğunluğu sefaletle, yüksek enflasyonla yüz yüze gelir: otoriter rejim hiçbir denetime olanak vermez: “Güç fiilen bende, ülke zararına da olsa istediğimi yaparım” diyecek noktaya gelir.

- Sözün kısası toplumsal ekonomik refah, demokrasi ile beraber yürür.

- Siyasette kuvvetler ayrılığı yok ise “emekçiler sermaye (ve patronlar) karşısında ezilmeye mahkûmdurlar”. Bugün sendikal hareketler karşısındaki uygulamalara bakın: sendikal hareketler ve diğer sivil toplumsal örgütlenmeler her alanda engelleniyor. Direnen, terörist ilan ediliyor. Aslında gerçek terör, emekçi örgütlenmeleri engellemektir.

- Türkiye Cumhuriyeti’nin İslam dünyasında tek örnek olarak Batı emperyalizmine başkaldıran Atatürk Türkiyesi dün de hedef seçilmişti. Müslüman Kardeşler daha Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Batı emperyalizmi tarafından yeni cumhuriyete karşı oluşturulmuştu. Bugün, “Cumhuriyet düşmanları ile demokrasi düşmanları” el ele vermişlerdir: Taliban’a hoşgörü ile bakanlar, IŞİD’li kaçaklara kucak açanlar aynı zamanda Batı emperyalizmi ile temas halindedirler. Müslüman Kardeşler’in kuruluşunda olduğu gibi, emperyalizm ve siyasal İslam bugün de işbirliği içine girmişlerdir.

- AB ve ABD, “para yardımı” yaparak Türkiye’yi “sınır ötesine” siyasal İslamcılarla birlikteliğe itmeye çalışıyor. Malta ve Man adalarında olduğu gibi.

- Bizdeki kimi siyasal İslamcılar, gün olur devran döner diyerek “kıyı ötesi”, sınır dışı bölgelere para akıtıyorlar.

- AB kurumları Türkiye’yi Avrupa bölgesinden, Ortadoğu ve Afrika bölgesinde değerlendirme kararı aldı. Türkiye de Avrupa sınırı ötesine itildi.

Nereden nereye: demokrasi yoksa, halkın çoğunluğunun yararını gözetecek yönetimler yoksa, “bozuk siyaset kaçınılmaz olarak bozuk ekonomiyi getirir”. Düzen özellikle bozularak iktidar sağlanır.

Türkiye’nin enflasyondan sağlığa, İdlib’den İstanbul Kanalı’na ve Doğu Akdeniz’e sorunlarını yoluna koyabilmesi için önce tek adam rejiminden demokrasiye geçmesi gerekir.

“Bozuk yolda otomobil nasıl kullanılır” sorularına yanıt aramak yerine doğru yola, otoyola, demokrasiye geçmeye yönelik her çabanın önünü açmak zorundayız,

Emperyalizm, tarikatlar ve cemaatler aracılığı ile kurtuluştan beri yüzyıldır başımıza gelmedik kalmadı. Tek çıkış yolunun demokrasi (ve laiklik) olduğunu bugünkü muhalefet artık öğrenebilmiş ise “gözünün üstünde kaşın var…” diye birleşme zaafı göstermeden birleşerek hareket etmek zorundadır.

Yoksa emperyalizmin ekmeğine onlar da yağ sürmüş olurlar. Ve son nokta, yeni “F16” hadisesi, bir turnusol kâğıdı gibi gerçeği gün ışığına çıkarmıyor mu…

Bu coğrafyada siyasal İslamcıların ilk ve son durakları daima ABD ve Batı emperyalizmi olmuştur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları