Son yıllarda herkesin diline dolanan zayıflama iğneleri, tıbbın obeziteyle mücadelesinde yeni bir çağ açtı. Mounjaro, Zepbound gibi ilaçlar sadece kilo verdirmekle kalmadı; insanların yıllardır baş edemediği iştah artışı, tatlı krizleri, sürekli yeme isteği gibi duygusal yeme davranışlarını da belirgin şekilde azalttı. Bu hızlı ve etkileyici başarı, dünyada milyonlarca insan için umut ışığı oldu. Ama tabii ki ben bir uzman olarak neyi beklerim? Bu etkilerin uzun vadede bedendeki etkilerini. Hikâyenin sonu nasıl bitecek?
Şimdi bilim dünyası artık heyecanı bir miktar frenlemeye başlıyor. Çünkü bu ilaçların “iyi yüzü” kadar, zaman içinde kendini gösteren bazı “soru işaretli yüzleri” de dikkat çekiyor. Bu hafta yayımlanan yeni bir araştırma, bu çelişkili tabloyu somut biçimde ortaya koyuyor.
BEYİNDEKİ ‘YİYECEK GÜRÜLTÜSÜ’ İLK AŞAMADA SUSUYOR
Araştırmacılar, Mounjaro/Zepbound tedavisi gören aşırı kilolu bir bireyin beynindeki aktiviteyi doğrudan kaydederek benzersiz bir çalışma yürüttü. Kişi, tedaviye başlamadan önce sürekli bir yeme düşüncesi, yani bilimsel olarak “food noise” (yiyecek gürültüsü) adı verilen durumu yaşıyordu. Bu, aslında birçok kişinin diyet sürecinde tarif ettiği o bitmek bilmeyen iç ses:
'BİR ŞEYLER YESEM Mİ? NE YESEM? DOLAPTA NE VAR?'
İlaç tedavisi başladığında bu iç gürültü neredeyse tamamen sustu. Beyindeki ödül ve motivasyonla ilişkili Nucleus Accumbens bölgesinin aktivitesi belirgin şekilde azaldı. Kişi ilk defa hayatında yeme dürtüsünün kontrol dışı değil, yönetilebilir bir hâle geldiğini ifade etti.
Bu sonuç, zayıflama iğnelerinin yalnızca mide ve iştah hormonu üzerinden değil, doğrudan beyin devreleri üzerinden de etki ediyor olabileceğini gösteren çarpıcı bir bulgu. Ama nereye kadar?
ETKİ KALICI DEĞİL: BEYİN ESKİ ALIŞKANLIKLARINA GERİ DÖNÜYOR
Çalışmanın en dikkat çekici yanı ise bu etkinin süreklilik göstermemesi. Yaklaşık beş ay sonra yapılan yeniden beyin ölçümlerinde, başlangıçta azalan aktivitenin tekrar yükseldiği görüldü. Başka bir deyişle, beyin adeta eski kodlarına geri döndü ve yiyecek gürültüsü geri gelmeye başladı.
Bu durum, kilo verme iğnelerinin uzun vadeli etkileri konusunda önemli bir soru işareti yaratıyor. Eğer beynin yeme ile ilgili devreleri zaman içinde ilaç etkisini “tolere ediyor” veya yeniden aktive oluyorsa tedavinin sürdürülebilirliği tartışmalı hâle geliyor.
Ben tartışmaya son noktayı koymak isterim. Şaka bir yana, bilimadamlarının bu denemeleri devam etse de garanti ve en temiz yol, iştahı sustursan da doğru bir beslenme ile bedenine güven vermek. Bence bu ilaçlar iğneler birçok sesi susturdu, çok sert bir ağrı kesici gibi. Ama ağrının sebebini veya bedenimizdeki güven ihtiyacını yok saydı. Aslında belki de yaşam şeklini değiştirmek için sadece bir geçiş olarak kullanmalı?
İLAÇLAR BİR MUCİZE DEĞİL, BİR ARAÇ
Araştırmacılar, bu ilaçların kesinlikle faydalı olduğunu ancak henüz “mucize çözüm” olarak görülmemesi gerektiğini vurguluyor. Bu çalışma tek bir kişi üzerinden yapıldığı için sonuçlar genellenemez; fakat ortaya koyduğu mekanizma çok önemli:
- Zayıflama iğneleri, beyin devrelerini doğrudan etkileyebilir.
- Etki başlangıçta güçlü olabilir, ancak kalıcılığı garanti değildir.
- Kilo yönetimi, hâlâ davranışsal, çevresel ve biyolojik birçok faktörün birleşimini gerektirir.
Bu bilgiler, “İğneyi yaptırdım, artık hayat boyu zayıfım” düşüncesinin gerçekçi olmadığını gösteriyor.
GELECEKTE NE OLACAK?
Elde edilen veriler, obezite ve yeme bozukluklarıyla mücadelede beynin daha fazla hedef alınacağı bir dönemin başlayabileceğini gösteriyor. Araştırmacılar, daha güçlü ve daha uzun etkili tedavilerin geliştirilebileceğini düşünüyor. Ayrıca zayıflama iğnelerinin yalnızca kilo vermeye değil, yeme takıntısı, kontrolsüz yeme ve obsesif yeme bozuklukları gibi alanlarda da kullanılma potansiyeli olduğu belirtiliyor.
Fakat yine de yan etkiler, uzun vadeli güvenlik ve beyin üzerindeki etkilerin sürdürülebilirliği konusunda daha çok veriye ihtiyaç var.
HÂLÂ ÖĞRENECEK ÇOK ŞEY VAR
Zayıflama iğneleri, modern tıbbın çığır açan buluşlarından biri olmaya aday. Milyonlarca kişinin hayatını kolaylaştırabilecek güçteler. Ancak bu güç, bir o kadar da dikkatli ve bilimsel bir yaklaşım gerektiriyor.
Bugün için bildiğimiz şey şu: Bu ilaçlar güçlü, etkili ve umut verici… Ama hâlâ tamamlanmamış bir hikâyenin kahramanları gibi. Gelecek yıllarda hem iyi hem de kötü yüzleriyle daha net karşımıza çıkacaklar.