Oligarşi, geçmişte yoğun eylemsel siyasi dönemleri yaşamış kuşakların belleklerinde yer etmiş ve kulaklarında ses bırakmış bir kavram. Özellikle 1970’li yılların karmaşık siyasal ortamında, bazı sol gruplar, söylemlerinde ve sloganlarında çokça kullanırlardı bu kavramı.
Aslında ekonomik ve siyasal literatürde önemli bir tanım oligarşi. Şimdi yıllar sonra bu kavramı gündeme getirişimizin nedeni, elbette nostaljik takılmak değil. Günümüzde yaşanan siyasal gelişmelerle, bu kavram arasında önemli buluşmalar olduğunu saptamak.
OLİGARŞİNİN TUNÇ YASASI
Siyaset ve ekonomi bilimi oligarşiyi nasıl tanımlıyor? Oligarşi, siyasi gücün küçük bir grubun ya da sınıfın elinde toplandığı yönetim biçimi olarak açıklanıyor. Az ve belirli sayıda kişinin, bir ülkenin veya kurumun yönetimini ellerinde bulundurup, egemenlik kurmalarıdır. Gerçek iktidarın birkaç kişinin, bir grubun, birkaç ailenin veya bir sınıfın elinde bulunduğu yönetim tarzıdır. Bunların siyasi gücü kullanma biçimleri de oligarşik özellikler taşır ve onun tunç yasasını oluşturur.
Bütün bunları yeniden anımsamamıza neden olan gelişmeler, dünya siyasetinde ağırlıklı olarak yaşananlardır. Günümüzde başta ABD Başkanı Trump olmak üzere, birçok ülkede liderler izledikleri çizgi ve söylemleriyle, otoriter ve oligarşik bir yönetim biçimini hayata geçiriyorlar.
TRUMPGİLLER
Uzunca süredir dünyada otoriterliğin, tek adamlık düzeninin yükselişine tanık oluyoruz.
Küreselleşmenin sönümlenmesi ve onun ekonomik-sosyal yaşamda yarattığı yıkımların sonucu, geniş kitleler yeni arayışlara yöneldi. İnsanlar işsizlikten, yoksulluktan, adaletsiz gelir dağılımından yıldı. İşte bu geniş kitleler, otoriterliğin, tek adamcılık anlayışının, rüzgârına çok çabuk kapılabiliyorlar.
Trump tarzı liderler, bu kitleleri ırkçı söylemleriyle etkiliyorlar. Trump’ın, bunca olup bitenden sonra, ABD’de onca oy alması ve fanatik kitleleri peşinden sürüklemesi, aslında tehlikenin boyutlarını çarpıcı biçimde gösteriyor. Üstelik otoriterlik anlayışında Trump tek örnek değil. “Trumpgiller” olarak ifade edilen, dünyada daha birçok örnek var.
OTOKRASİ-DEMOKRASİ
Otoriterlik genel anlamda gerginlikten besleniyor. Yaşadığımız dönem ve içinde bulunduğumuz tarihsel, siyasal, ekonomik ve sosyal koşullar da doğrusu bu anlayışa çok uygun bir zemin ve ortam yaratıyor. Ekmek, iş ve aş derdindeki insanlar, halklar, egemenler tarafından birbirine düşürülüyor. Bütün dünyada ötekileştirme, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık yükseliyor. Adeta ikinci dünya savaşı öncesindeki koşulları yaşıyoruz.
Oysa tarihte yaşananlardan ders alınmalıdır. Eğer ders alınmazsa, insanlık yeniden aynı acıları yaşar. Savaş, kavga, çatışma insanlığın yararına değildir, emperyalist amaçlara hizmet eder. Otoriterliğin aldatıcı propagandasına ve söylemlerine itibar edilmemelidir. Kutuplaşmaya, gerginliğe, ırkçılığa, ötekileştirmeye prim verilmemelidir. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yapılan Sosyalist Enternasyonal toplantısında, bütün bu konular gündeme geldi ve katılımcılar tarafından irdelendi. Otoriterliğe karşı, demokrasiden yana yeni yol haritaları oluşturulmaya çalışıldı.
TÜRKİYE, İLGİNÇ ÖRNEK
Otoriterlikten bunalan toplumlar için ülkemiz ilginç bir örnek oluşturuyor. Oligarşik yapıların aşılması ve oligarkların çıkarlarını kollayanların yenilebilmesi için, toplumların yeni ve başarılı mücadele örneklerine ihtiyacı var. İşte ülkemizdeki toplumsal demokrasi mücadelesi, başarıya ulaşarak olumlu bir örnek olabilir.
CHP lideri Özgür Özel ve cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, önümüzdeki süreçte böyle bir başarı hikâyesinin mutlaka yazılacağını her fırsatta vurguluyor. Ülkemizde hayata geçirilecek ve başarıya ulaşacak demokrasi mücadelesi; dünyaya örnek oluşturacağı gibi, aynı zamanda dünya demokrasi mücadeleleri tarihine de bir armağan olacaktır.