Özgen Acar
Özgen Acar ozgenacar@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Zefirion... Halikarnassos... Petrium... Bodrum... (Bedroom!) (6)

03 Eylül 2019 Salı

Türkiye’de, eskiden “Bodrum!” denilince, akla “sünger” gelirdi! Osmanlı’dan yakın tarihe değin, Bodrumlu denizcilerin, Türkiye, Yunan adaları, Lübnan, Libya kıyılarında, denize tüpsüz dalarak “doğal sünger!” çıkardıklarını, annelerinin bu süngerleri mutfak temizliğinde kullandıklarını, günümüz gençleri pek bilmezler...
Sünger, “bitki olmayıp kalkerli-silisli iğneciklerden oluşan, iskelet yapısına sahip, eşeyli, eşeysiz denizaltında üreyen” canlılardır...

***

Süngerden ilk söz eden İzmirli hemşerimiz Homeros’tur. Ayrıca, Yunan filozof Aristoteles’in de bu konuda çalışmaları biliniyor. Arkeologlar, sünger avcılarına şükran borçludurlar! Çünkü denizaltındaki antik kalıntıların ipuçları, sünger dalgıçlarından sağlanmıştı.

***

Amerikalı foto muhabiri Peter Throckmorton, 1958’de İzmir’de yaşarken, süngercilerin, denizaltındaki antik tekne kalıntılarından söz etmelerinden etkilenmişti.
Throckmorton, süngercilerden Gelidonya Burnu’nda sualtında bakır külçelerle birlikte batmış bir teknenin yerini öğrenince, tanıdığı Ankara Gordion kazı başkanı Prof. Dr. Rodney Stuart Young’dan yardım istedi.
Prof. Young, Gordion’da yanında çalışan, “doktora öğrencisi” George Bass’e konuyu açtı. Sonrasını Bass, şöyle yazmıştı: “Prof. Young’ın, bana tunç çağı teknesinde dalıp kazı yapmamı önermesi, arkeolojiyi öğrenip öğrenmeyeceğimi sorması, kader gibi görünüyordu!”
10 haftalık bir dalış kursunun, sadece 6 haftasını tamamladıktan sonra, Bass, Gelidonya Burnu açığında batan antik teknede, ilk bilimsel sualtı kazısını yapan arkeolog oldu...
Bu olay, “Institute of Nautical Achaeology (INA) - Sualtı Arkeoloji Enstitüsü’nün)” kurulmasına, Bodrum Kalesi’nin dünyada ilk “Sualtı Arkeoloji Müzesi” olarak değişimine, ayrıca “INA-Bodrum Araştırma Merkezi”nin doğmasına da yol açtı. INA, daha sonra Bodrum’da dünya denizaltı arkeoloji başkenti olma yolunda ilerledi.

***

Türkiye’nin Akdeniz sahilinde yer alan Gelidonya Feneri, Antalya’nın Beydağları Sahil Milli Parkı sınırları içerisinde yer alıyor. İlkçağ kaynaklarında “Hiera Akra (Kutsal Burun)” olarak söz edilen buraya, Piri Reis “Şilden Burnu” diyordu...
Gelidonya Burnu, önündeki adaların Likya coğrafyasında, denizcilik tarihinde önemli yeri var. Ters akıntılarından dolayı, antik “Pamfilya” Denizi’nin (Antalya Körfezi) en tehlikeli yeridir. Antik dönemdeki teknelerle burayı geçmek çok zordu. Eski gemicilerin korkulu rüyası olan burnun önündeki derinliklerde, çok sayıda batık saptandı...

***

Prof. Bass’in 2. sualtı kazısı, 1977- 1979 yıllarındaki Bodrum “Serçe Limanı” batığıdır. İS 1025’e tarihlenen teknede, yaklaşık 10-20 bin cam nesne arasındaki, sırlı kâseler, şarap kadehleri ve kaplarının çoğu, çarpıntılar nedeniyle kırılmıştı.
Yaklaşık 80 sağlam cam kap kurtarılmış, 20 yıldan fazla süren onarımdan sonra Prof. Bass ve meslektaşları, dünyanın en geniş “ortaçağ İslami cam koleksiyonunu” toplayıp Bodrum Müzesi’nde sergilenmesine yol açtılar.

***

Uluburun batığına gelince... 3 bin 300 yıl önce Antalya’nın Kaş ilçesinin 8 km açığında batan ticaret gemisidir. Tunç çağına (İÖ - 3 bin /1 binyıl arası) ait, dünyada bilinen en eski batık ticaret gemisi olduğu kabul edilen, 15 m uzunluğundaki tekne, 50 m derinlikte bulundu.
1982’de süngerci Mehmet Çakır’ın orada bakır külçelerini tesadüfen görmesi üzerine, Uluburun batığında çalışmalara başlandı...
Geminin iskeleti oldukça iyi durumdaydı, kargosu yaklaşık 18 bin parçadan oluşmaktaydı, çoğu bozulmamıştı. Tekne, çok değerli kargosu nedeniyle, dünya deniz ticaretinin en önemli tarihsel simgesi oldu.
Kargonun, “dönemin kraliyetler arası ticaret düzeyinde” olduğu düşünülüyor. Gemide, dağılmış Kıbrıs bakır külçeleri 10 ton civarındaydı, tunç yapımında kullanılan 1 ton kalay da çevreye dağılmıştı.
Batıkta, ayrıca İsrail, Filistin, Lübnan, Ürdün’ü içeren Kanaanite yöresinden altın ve gümüş takılar da bulundu. Batıktaki en ilginç nesne ise “tek dine” dönmek isteyen Mısır kraliçesi Nefertiti’nin altından yapılmış ve üzerinde adının yazılı olduğu mühürdür.

***

Prof. Bass, kazı sonuçlarını, meslektaşlarına kıyasla, çalışmalarını olağanüstü hızla yayımlayarak dikkatleri denizaltı arkeolojisine çekmekteydi...
Boyut Yayınevi, Prof. Bass’ın “masaüstü” denilen türden büyük boyuttaki harika Türkçe kitabının yerine, ciltsiz daha küçük olarak yayımlasa, Bodrum severler Türkler de bu olağanüstü çalışmaları ilk ağızdan öğrenebilseler...

***

Prof. Bass, ilk dalışları için İngilizce bilen gençleri Boğaziçi Üniversitesi’nden getirerek onlara dalmayı öğretti. Onlardan biri de mühendis adayı Cemal Pulak’tı.
Pulak da Bass gibi yaşamını sualtı arkeolojisine adadı. Teksas Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürdü. Şimdilerde INA’nın 2. Başkanı, Yenikapı Batik Kazıları Başkanı, Port Royal, Jamaika çalışmaları başkan yardımcısıdır.
Not: Sürecek...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kadın cinayetleri... 18 Ekim 2024
İran-İsrail... 11 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları