Hayatımıza dokunan Umur Bugay

08 Ağustos 2019 Perşembe

Benim sevgili arkadaşım, can dostum Umur Bugay... Nereden başlasam ki anlatmaya...
Taa 60’lı yılların Arena Tiyatrosu’ndan ya da Gülriz Sururi - Engin Cezzar Tiyatrosu’ndan mı... Hemen sonraki Halk Oyuncuları’ndan mı... Belki en iyisi mihenk taşlarından biri olduğun 70’lerin Dostlar Tiyatrosu’ndan başlamalı... Hayır hayır, bir kıvılcım gibi tutuşturduğun ve peşi sıra Devekuşu Kabare Tiyatrosu için yazdığın “Haneler”, “Reklamlar”, “Taşıtlar” gibi oyunlarından mı...
Daha çok genç yaşlarda tiyatroların oyuncusuydun, yönetmeniydin, yazarıydın, dramaturguydun... Geniş kitlelerin nabzını tutan dinamoydun...

Bize bizi anlattı
Belki de sevgili dost Zeki Ökten’le birlikte o muhteşem işbirliğiyle ortaya çıkan “Kapıcılar Kralı” , “Çöpçüler Kralı”, “Düttürü Dünya” gibi filmlerin; sonra da hayatımıza damgasını vuran “Bizimkiler”, “Yazlıkçılar” gibi dizilerinden söz etmeliyim... Ama iki gündür herkes onları dillendiriyor zaten...
Bütün o filmlerde, dizilerde en çok bize bizi anlattın!
En iyisi kimselerin bilmediği, yaz tatillerimizdeki yolculuklarımızı, çok özelimizde değerli bir mücevher gibi sakladığımız “Sanat ve Şarap” gezilerimizi anlatmalıyım...
Tiyatro, sinema ve yazın hayatındaki mizah ustalığını zaten bilirdim, ama bu ustalığın sırrını o gezilerde daha da iyi anladım. Önce dünyanın belli başlı festivallerini, sonra bağları ve şarap tadımlarını dolaştığımız bu gezilerde gördüm ki senin en büyük yeteneğin dünyanın neresinde olursa olsun hayatın içindeki insanlarla haşır neşir olmandı. Sıradan insanlarla, ezilen insanlarla, yoksul kalabalıklarla, kenarda kıyıda kalmışlarla içlidışlılığın... Fransa’da, İtalya’da, Slovenya’da ya da Gürcistan’da gittiğimiz her yerde oraya özgü mizah öyküleri üretir, on dakika önce yaşadığımız bir olayı eşsiz bir fıkraya dönüştürürdün...
Zekân, sivri dilin, anında tepki verme gücün, olağanüstü gözlemciliğinle, dilini bilmediğin ülkelerde bile hayatın içinden geçen öyküler yaratan arkadaşımızdın. “Sanat ve Şarap” ekibinden önce Sevgili Tarık Akan ayrıldı, şimdi sen...
Sendeki yetenek bende yok ki çekip giden güzel insanların ardından; senin dediğin gibi “arada burnumu çekersem, sakın ağladığımı sanmayın... Nezleyim burnumu çekmem ondandır” diyeyim...
İşte şimdi yaz ortasında burnumu çeke çeke şu birkaç satırda seni, eşi benzeri olmayan seni, benim Umur Bugay’ımı birkaç satıra sığdırmaya çalışıyorum... Sanki imkânı varmış gibi...

Yazı emekçisi arkadaşım
Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın yönetim kurulunda omuz omuza çalışırken, bir kez daha arkadaşımın büyük bir sorumluluk ve bilinçle görevlerini yerine getirdiğine tanık olacaktım.
Oğlum Adam Olacak” ve “Türk Küçükleri” kitapları sayısız ailenin başucu kitabı olmuştu. (Hep Türk Büyükleri yazılmaz ya! Umur bu, elbet Türk Küçükleri’ni yazacaktı!) “Umur, PEN Yazarlar Derneği’ne üye olmak ister misin” diye bu yazı emekçisine bir davetiye yolladığımızda sevincini unutmayacağım. O hızla “Karılar ve Kocalar” kitabını yazdı...
Sanmayın ki tüm bu kitaplar sadece mizah öykülerinden oluşuyor. Hayır, keskin gözlemciliği, kıvrak dili, sosyolog kimliği, eleştirel bakış açısıyla yüklü bu kitaplarda aynı zamanda eşsiz bir uyarı var... Heeey gözünüzü dört açın uyarısı!
Hayatın her anından bir mesele, yaşanan her haksızlıktan bir isyan, her güzellikten umut çiçekleri yaratan Umur Bugay...
Benim can dostum, canım arkadaşım. Yazı emekçisi arkadaşım. Seni şimdiden çok özledim...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları