Diyarbakır’da Kürtçe Öğreniyorum

22 Mart 2015 Pazar

“Dağlar, insanlar ve hatta ölüm yorulduysa, şimdi en iyi şiir barıştır.”
İki üç kez daha 3-4 saat sürekli Kürtçe dinlersem Kürtçeyi sökeceğim dedim arkadaşlara... Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği ve büyük önem atfedilen mesajını dinlemek için Nevruz şenliklerinde Kürtçenin akustiği, tınısı, ahengi üzerinde adeta ders çalışıyorum. Eğer bir dili anlamıyorsanız yapacağınız en iyi şeydir dile yoğunlaşmak ve içine nüfuz etmeye çalışmak.. Çıkarttığım sözcükler sınırlı: Biji Öcalan.. Azadi.. Biji Kürdistan.. Kobali.. Türki Kürdistan... Ama tüm sözcükler arasında birinciliği azadi (özgürlük) kazandı bence...
Yüz binlerce kişi. Rengârenk. Ne kadar genç var! Kendimi birden 1 Mayıs’larda sandım. Tanıdık devrimci marşlar... Kürtçe, alanı inletiyor. Tabii diyorum, adeta “savaş içinde” geçen bir yaşam.. Önümüzde HDP’nin bazı milletvekilleri ve milletvekili aday adayları... Birden Nevruz’un ruhuna uygun, kartona yazılmış bir slogan sallanıyor önümde: “Dağlar, insanlar ve hatta ölüm yorulduysa, şimdi en iyi şiir barıştır.” Siyaset dilinin şiire dönüşmesi mümkün olsaydı, dünyada çatışacak bir şey kalmazdı.

Öcalan mı Kandil mi?
Derken, Öcalan’ın mesajını tribünler ayakta dinledi. Ve coşkulu alkışlarla bitti. Geçen Nevruz’daki mesajdan farkı, sözcüklerin adeta yeni şekilde dizilişiydi. Yine de en çok ilgimi çeken, Öcalan’ın, mücadelenin silahlı yürütülmesi sürdürülemez aşamaya gelmiştir, sözleri oldu. Buradan çıkardığı sonuç şöyle: “Tarih ve halklarımız bizden dönemin ruhuna uygun bir demokratik çözümü ve barışı talep etmektedir.”
Öcalan yine silahlı mücadeleyi bırakmak için kongreyi toplayın ve yeni strateji ve taktikler belirleyin, diyor. Ama kesin emir ve tarih yok. Neden? Erdoğan’ın “Kürt sorunu bitmiştir” sözlerine mi kızdı? Ama bu kadar basit değil. Öcalan 16 yıldır cezaevinde ve Kürt silahlı ve Siyasi Hareketi’ni bugüne getiren, Kandil yani PKK. Neredeyse uluslararası tanınmışlık derecesinde! HDP’nin de PKK’nin yönlendirmesi altında olmadığını düşünmeyin. Hatta güçlü bir şekilde… Meseleye ilkesel bakın: Silah kimin elindeyse, uzantısı olan siyaseti de belirler.
Öcalan şüphesiz Kürtler arasında bir “baba figür”. Aynı zamanda, PKK’nin siyasi hedeflere varmak için de araçsallaştırdığı bir lider. Dikkat ederseniz, Öcalan’ın barış kokan her çağrısına Kandil’den hep koşullu yanıtlar geliyor, Öcalan serbest kalmadan olmaz, 10 maddenin gerçekleşmeye başladığını görelim, gibi.
“Demokratik çözüm ve barış” için, PKK’nin tamamen siyasi mücadeleye soyunması ve sahaya inmesi gerekir. Çözüm Türkiye ile birliktedir. Konuşa tartışa.. Hele ölümler bile yorulduysa... Başka care yok.

PKK silahı bırakır mı?
İki açıdan zor: İlki, Türkiye’de Kürt meselesinin, yürüyüp yürümeyeceği bile bilinmiyor. 10 maddelik deklarasyonun içi doldurulacak. İktidarda kim varsa, o yönde adımlar atılacak ve en önemlisi anayasa değiştirilecek. Anayasa değişikliği için Meclis’te gerekli siyasi çoğunluk düş gibi. Ama PKK, Öcalan’ın istediği kongreyi toplar ve 10 madde gerçekleşinceye kadar Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi tatil ediyoruz, diyebilir.
İkinci neden ise PKK güçlerini Kobani’nin Kürt bölgesi olarak inşasına yöneltecektir... Cemil Bayık, Ortadoğu’da misyonları olduğunu belirtiyor. Bu arada PKK Türkiye’nin Kürt bölgelerinde “özerklik-yerellik yönetim inşasını” sürdürüyor. PKK’nin hapishanelerinin bile olduğu söylentisini duyduk örneğin... Diyarbakır’da yüzlerce kişiye de iş veren patron.

Peki Kürt halkı?
Şüphesiz ki barış istiyor. İstanbul, İzmir, Ankara ile örneğin Diyarbakır arasında hayatı geçen Kürtlerin, ayrılmaktan ve sürekli çatışmadan yana olduğunu düşünmeyin. Ama Kürt ulusçuluğu duygu ve düşüncesinin geri dönülmez bir güce ulaştığı açık seçik. Ayrılmak mümkün değil. Ama gelinen bu noktada yeni birlikte yaşama koşullarının oluşturulması kaçınılmaz.
Konuşa tartışa, dostlukla ve birlikte. Şiir dili buna hizmet eder mi, insan ölmediğine göre, en iyi şiir barıştır, diyen pankart bize yol gösteriyor. Ataol, ne dersin?!
Kürtler çok sıcak. Alana gitmeden çay için mola verdiğimiz yerde, evine gelmiş misafir tutumu. Can Dündar’ın hayranı çok. Nevruz dönüşü yine çay için oturduğumuzda, bizi Habertürk’te izleyen, İstanbul- Diyarbakır arası yaşayan sevgili Kürt dostumuz, bir yandan çatışmada ölen oğlunun fotoğrafını gösterirken cep telefonunda, birbirimize sıkı sıkı sarılarak ve birlik olarak her şeyi çözeriz, diyordu.
Evet silahsız, dövüşsüz... Ayrılamayacağımız ve birlikte yaşamak zorunda olduğumuz bilincini geliştirebildiğimiz sürece.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları