Hayatlarımız ‘Bir Roman Kadar Uzun’

08 Temmuz 2023 Cumartesi

Her yıl Sivas katliamının yıldönümünde, babacığım şair Dr. Behçet Aysan başta olmak üzere tüm yitirdiklerimizi anmak için yüreğimde uzun bir yola çıkarım. Bu ülkede bir daha tekrarını istemediğimiz aydın cinayetleri özelinde yaşananları yeniden hatırlatma mecburiyetinde görürüm kendimi. Tek amacım başka ailelerin ocaklarına benzer ateşin düşmemesidir. Öte yandan bu ülkenin değerlerinin laiklik başta olmak üzere ayaklar altına alınmaması, yaşama hakkının korunması, hukukun üstünlüğünün sağlanması, bizden uzakta olan adaletin yakınımızda konumlanması için sözlere sığınırım. Bazen tekrar tekrar aynı şeyleri hatırlatmak büyük bir yorgunluk bırakır üzerimde. Ama bir etkinlikte tanıştığımız gencecik bir kızın bakışı umudu diri tutmak adına yeniden yeşermemi sağlar. Şair demişti ya, “Acılarımız umutlarımız” diye... Acılarımızdan direnç çıkarmak adına yine sığındığım sanat ve edebiyat olur. 

Aleksandre Dumas’nın, “Tarih, benim tablolarımı astığım çividir” sözüyle hayatlarımızın ne kadar iç içe geçtiğine hayret ederim. Böylece bir çift gözün algısıyla yaşamlarımızın akışı, olayların ayrıntıları, yeniden yorumlanır. Duvara tabloyu asan çivi, bazen bir kitap, dergide saklı yazı, bir söyleşide anı parçasıdır. Geleceğe kalan yapıt bir daha indirilemez duvardan. 

Son on gündür çantamda benimle birlikte koşuşturan Ayşe Sarısayın’ın “Bir Roman Kadar Uzun” kitabıydı. Ruhumu dinlendirmek için kendi edebiyatçılığının üstün mertebesine erişmiş bir yazarın, babası Behçet Necatigil’den başlayarak çocukluk hatıralarını demlemesine, yeniden geçmişe dönmesine kendimi kaptırdım. Her satırda ortak dost, tanış ya da yapıtlarını bildiğim isimlerle ben de kendi anı denizime döndüm. Güçlü yapıtlar insanın kendi hesabını tutmasını sağlar. 

Ayşe Sarısayın’ın kitabı, şair bir babanın yazar kızının kimi zaman belgelerini de ortaya koyarak tanıklıklarıyla yoğrulmuş özenli bir anı demeti. Kitap, öncelikle anne ve babasına yazılmış iki değerli mektupla başlıyor. İlk mektupla Behçet Necatigil’in küçük ama duvarları kitapla dolu tavan arasındaki odasına gidiyorum. Evladının, ömrünü sözcüklere adamış babasına yalın sevdasına kederleniyorum. Çünkü yazar, kendi deyimiyle, “karmakarışık mektubu”nu yazarken aslında bir ülkenin acılı yazgısını da çıkartıyor ortaya. İnsanlar hâlâ acı çekiyor, hâlâ cezaevine konuyor, hâlâ öldürülüyor. Ahmet Telli’ye şiir okuduğu için hapis cezası veriliyor mesela. Şaşırmak kurtarmıyor artık bizi. 

*

Sarısayın, annesi Huriye Hanım’ın hayatından izler sunarken bir anda onun mütevazı sofrasına oturuyorum. Edebiyat öğretmeni ve kocasına âşık bir kadının ısıttığı yemekler konuyor sanki önüme. Kadınlık yazgısına öfkeleniyor, ardından yeniden sakinleşiyorum. Sonra o anne bir Didem Madak şiirine dönüşüyor: “Ölüme şiirle gittin sevgili annem/ ölünü şiirle yıkadık.”

*

“Bir Roman Gibi Uzun” bugün edebiyat tarihimizde ne yazık ki emekleri unutulmuş değerleri bizimle paylaştığı için de son derece önemli. Özellikle mor mozaikli apartmanda yaşayan eleştirmen Tahir Alangu, Necatigillere benzer bir mütevazı yaşantısıyla eserlerini damıtan Rauf Mutluay, “yürümemiş yollarda” karşımıza çıkan Fethi Naci ve öykü ve romanlarını yastık altında saklayan Kamuran Şipal’den daha çok söz edilmesi gerekiyor. Oktay Akbal’ın tadına doyum olmayan yazdıklarına rastlamak, “ekmeklerimizin bozulduğu” günlerden tuzun koktuğu zamanlara hızla geçişimizi anlattığı için ne kadar da kıymetli. Ya yazar eylemlerinin biricik şairi Sennur Sezer’in güzel dünya düşlerine ne demeli? Kitapta benim “vicdan teyzem” Gülten Akın da yeniden diriliyor. Hatta şiirini kitabın adına ödünç veriyor: “Bir roman kadar uzun bu tümce/ sonra işte yaşlandım.” 

Stefan Zweig, “Dünün Dünyası” adını taşıyan uzun öz yaşamöyküsüne yazdığı önsözü şu cümlelerle bitirir: “Ey anılar, benim yerime siz konuşun, dilediğinizi seçin ve karanlıklarda unutulup gitmeden, hayatın bir aynasını koymuş ortaya.” 

Ayşe Sarısayın, iyi ki anılarını karanlıkta bırakmamış. İyi ki... 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları