Yolumuzu açan kadınlar...

11 Mart 2023 Cumartesi

Yıl: 1930. Darülbedayi oyuncuları “Hamlet” temsili için Ankara’ya geldi. Haber geldi, Atatürk onları köşke bekliyordu. Huzuruna çıktılar. Atatürk, “Hükümetten ne istersiniz” diye sordu. Muhsin Bey, ağır vergilerle turnelerin baskısı altında, üç kuruşla tiyatro yapma derdindeydi. Ağzından, “Bir tiyatro mektebi isteriz, paşam!” sözleri döküldü. Böylece konservatuvarın hazırlıkları resmi olarak başladı. O gün, Muhsin Ertuğrul’un yanında oyuncu eşi Neyyire Neyir de vardı. Neyir, Afife Jale ve Bedia Muvahhit’ten sonra türlü baskılara rağmen sahneye çıkan kadınlardandı. Çok iyi eğitim görmüştü. Sonra Sovyetler Birliği’ne gitti. Meyerhold’dan tiyatro dersi aldı. Pek çok tiyatro dergisi çıkarttı. Yazdığı yazılar nedeniyle hakkında davalar açıldı. “Tiyatro, sakıncalı sandalyelerinde geviş getirenlere mahsus, istirahat koğuşu olamaz” diye yazdı bir yazısında. “Hortlaklar” oyununun provalarında rahatsızlandı. Sahnede ölmeyi göze alacak kadar çok seviyordu tiyatroyu. Henüz kırk bir yaşındaydı. Ama bir daha sahneye çıkamadı.

*

28 Ocak 1882 yılında dünyaya geldi. Beş çocuklu bir ailenin yaşayan tek çocuğu olduğu için Yaşar Zeliha adını verdiler. İlk kocası ismini beğenmediği için Nezihe yaptı. Edebiyata, şiire adadı kendini. Bir eğitimi yoktu. İlk şiiri Malumat’ta yayınlandığında on beş yaşındaydı. Çalkantılı hayatında çok sıkıntı çekti, parasız, yalnız kaldı. Onca gözaltıdan, soruşturmadan geçti. Şiirleri Kadınlar Dünyası’nda yayınlanmaya başladı. 1 Mayıs için yazdığı şiir şöyle başlıyordu: “Bugün hür yaşamak hakkı seninken/patronlar o hakkı senin almışlar elinden!” Nezihe Hanım, 1971’de öldüğünde edebiyat dünyası tarafından çoktan unutulmuştu.

*

Bir gün annesi ve teyzesinin yönlendirmesiyle konservatuvar sınavına hazırlanmaya başladı küçük kız. Kendini Büyük Tiyatro’da buldu. Yıldız Kenter “Çöl Faresi”nde fırtına gibi esiyordu. “İnsan tiyatrocu olacaksa onun gibi olmalı” dedi içinden. Azimle sanatına sarıldı. Çok sayıda oyunda oynadı. Işık Yenersu, 12 Eylül sonrasında sahneyle yaşam arasına duvar örmedi. Yurtdışında Nâzım şiirleri okuduğu için altı yılla yargılanırken de taviz vermedi. İktidar sahiplerine Shakespeare ile seslendi: “Taç giyen baş huzursuz yatar.”

*

1882 yılında İstanbul’da doğdu. Kız Muallim Mektebi’ni bitirdi. Kızların eğitiminin çok önemli olduğu düşüncesiyle çalıştı, çabaladı. Şam, Kudüs ve Beyrut’ta kız okullarının kurulması için kolları sıvadı. Çeşitli mitinglerde Muallimler Cemiyeti Başkanı olarak yer aldı. 1929’daki Sultanahmet Meydanı mitinginde de konuşmacıydı. Kurtuluş Savaşı’na Şehit Aileleri Yardım Cemiyeti başkanı olarak katkıda bulundu. Müdürlüğünü yaptığı Fevziye Okulu’nun depolarını Anadolu’ya mühimmat göndermek amacıyla depoya dönüştürdü. Yakalansa asılacaktı. Boyun eğmedi. Cumhuriyetin ilanından sonra kadınların eğitimi ile ilgili mücadelesine devam etti. O, ilk kadın vekillerimizden Nakiye Elgün’dü.

*

68 kuşağının en güzel güleniydi. Hiçbir zaman özgür dünya mücadelesinden ve kısa sarı saçlarından vazgeçmedi. Adı: Hatice Can’dı. Haksızlığa uğradığını düşündüğü kim varsa onun avukatı oldu. Onlara çok şey borçluyduk. Uğruna savaştığı rantın dayattığı kocaman betonların altında depremde kaldı. Oğlu kendi gibi avukat Eren Can’ın, “acıyı ortaklaştırmak, bu kederi daha ileriye birlikte taşımak, yasımızı yaşamak zorundayız” çağrısıyla “Pencerende Bir Mum Yak” kampanyası başladı. 

*

Her biri çelikten zarafetle örülmüş kadınlardı. Çıktıkları zorlu yolun unutulmaz kahramanları... Çok var onlardan. İnadına direniyorlar. Hayatlarını aydınlanmacılıkla birleştiriyorlar. Buna rağmen kör bir karanlıktan kadınlarımızı, çocuklarımızı kurtaramıyoruz. Daha dün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi mezunu gencecik Miray Atmaca da bir cinayetin kurbanı oldu. Bugüne kadar eril siyasetini ve bakışını güçlü bir biçimde elinde tutan bıyıklılar ordusu, bu denli çok erkek cinayeti işlenseydi önlem almak için elinden geleni yapardı!

*

Kadını eve kapatan, perde arkasına saklayan, eğitimsiz, cahil bırakmaya çalışan anlayışa karşı hâlâ dev kadınlarımız var bizim. Gücümüzü Halide Edip’lerden, Nezihe Muhiddin’lerden, Fatma Aliye’lerden, Sevgi Soysal’lardan, İnci Aral’lardan ve sayısız kadından alıyoruz. Bu dünyada söylenecek sözümüz, büyük yazarlardan, düşünürlerden ve coğrafyamızın mücadeleci kadınlarından aldığımız direncimiz var! İyi ki de var. Bizler, John Berger’in Hoşbeş kitabında sözünü ettiği yetimler ordusuyuz şimdilik. Hayatta kalma öykülerimizi paylaşıyoruz. Emin olun, takımyıldızlarından daha fazla ışık veriyoruz. Kötülüğe direnmek zorundayız! 

*

Dün, her daim neşeli, zeki, çalışkan bir edebiyat insanını, Hami Çağdaş’ı yitirdik. Sıcak, yol gösterici ve omuz vericiydi her zaman. Ankara sokaklarının cana yakın abisi İsmet Demirdöğen de sonsuzluğa göçtü. Oysa yaz sonunda karşılaşmıştık. Ve, “Nasılsın” soruma “Turp gibiyim” diye her zamanki gülümseyişiyle yanıt vermişti. Her ikisini de saygıyla anıyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları