Özdemir İnce

Demokrat, adil, hak ve hukuk bilir hayvan

23 Aralık 2022 Cuma

Şu günler büyük bilimci, sosyolog, filozof ve en önemlisi “Généraliste” düşünür (entelektüel) Edgar Morin’in Yitik Paradigma: İnsan Doğası¹ adlı müthiş kitabını okuyorum. Aynı kitap 1985 yılında Kaybolmuş Paradigma: İnsan Doğası² adıyla yayımlamıştı. 

İnsanın, hayvandan insanımsıya, insanımsıdan insana dönüştüğü 10 milyonu aşkın yıllar boyunca, geçtiği toplum evrelerinde hak, adalet ve hukuku, eşitlik ve demokrasiyi, din, Tanrı, vicdan ve merhameti keşfettiğini öğreniyorum. Özetlersem: İnsanı hayvandan ayıran demokrasidir ve demokrasi yukarıda saydığım erdemleri ve türevlerinin tamamını kapsar. 

 Ben bu keşfin mutluluğunu yaşarken Prof. Dr. Sami Selçuk’tan “Bilinçsizlikler Yarışı ve Tartışılan Mahkeme Kararının Yarattığı Fırsat” başlıklı ve kendisinin de yazdığı gibi “Bugünlerde bir asliye ceza mahkemesi, siyaseti de etkileyecek bir karar verdi. İstinaf ve temyiz yolları açık. Bu yollar henüz tükenmemiş. Karar, kesin değil” dediği, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu davasını eleştiren makalesi geldi.

Makalenin “Yaşananlar karşısında uygarlık ve hukuk adına kahrolmamak olanaksız. Eğer bu ülkede ‘yargılama erkinin bağımsızlığı bilinci’ olsaydı bunların hiçbirisi elbette yaşanmazdı. Hiç kimse karar ve iddia makamlarıyla uğraşmaz, bunlarda yaşanan yanlışlıkları HSK’ye bırakır, kararın da kesinleşmesini sabırla beklerdi. 

Ama bu bilinç, bırakınız her gün kıyamet koparmakla görevli siyasetçileri, üniversite bitirmiş siyasetçi olmayanlarda bile yok. Eğer bu bilinç olsaydı, herkes anayasanın ‘Hiçbir (...) kişi, yargı(lama) yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve yargıçlara buyruk ve talimat veremez (...) tavsiye ve telkinde bulunamaz’ (m. 138/2) buyruğuna uyar, görüş belirtmekten özenle kaçınır, kararın kesinleşmesini sabırla beklerdi. Eğer bu bilinç olsaydı, yeni Türk Ceza Yasası’nın son Fransız Ceza Yasası’ndan esinlenerek aldığı ‘yargı(lama) görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye kalkışma’ (m. 277) ve ‘adli yargılamayı etkilemeye kalkışma’ (m. 288) suçlarının iletisini, ruhunu anlar, yargılama erkinin bağımsız ve yansızlığı konusunda yasa yapıcılarının gösterdiği duyarlılığa saygı duyar, suçun kanıtlanması, öğeleri, mağdurları, sanıklarıyla ilgili konuları asla tartışmazdı” bölümü, Başyücelik Rejimi’nin büyük günahı olarak ortaya çıkıyor. Bunu her aklı başında vatandaş bilmeli artık.

Bence makalenin en önemli yeri kararın hukuksuz ve geçersiz olduğunu irdeleyen ve savunmaya yol gösteren şu bölüm:

“Hükümlülük kararı, son oturumda asla duruşmalara katılmamış bir yargıç tarafından verilmiştir (CYY, m. 289/1-a). 

-Elbette yeni bir yargıçla yeni baştan duruşmalar yapıldı, yeni kararlar verildi.

İyi ki bu durumda bizde neler yapıldığını sormadı, başkan.³

Evet, hukukunu aldığımız bütün ülkelerde hukuk uygulaması başkanın dediği gibidir. Elbette bizim dışımızda. Bırakınız çağcıl (moderne) dünyayı, bildiğimizce çağdaş (contemporain) dünyanın hiçbir ülkesinde ‘duruşma yargıcı değişmez, değiştirilemez’; duruşma yargıcının halefi, mirasçısı yoktur. Olamaz da. Çünkü sadece ve sadece duruşma yapan ve kanıtlarla yüz yüze gelen, onları gören, duyan, koklayan, onlara dokunan, gerekirse tadan, kısaca ‘kanıtlarla bire bir doğrudan iletişim kuran’ yargıç, hüküm kurma tekeline sahiptir. Başka yargıçlar değil. O kadar.

Çünkü duruşmada kanıtlarla iletişime geçmeyen bir yargıcın verdiği her karar, olasılığı çok güçlü bir adli yanılgının kaynağıdır; bu yüzden bütün dünyada kesinlikle geçersizdir.

Karar yargıcı, görmediği, dinlemediği, duymadığı, dokunmadığı, koklamadığı, tatmadığı bir kanıtı, sözgelimi, bir tanığı ve söylediklerinin doğruluğunu hukukunu aldığımız ülkelerde asla değerlendiremez. Bu yüzdendir ki duruşma yapan ve bu duruşmaya göre hüküm kuran yargıç, asla değişmez, değiştirilemez. (...)

‘Yargıç değişikliği nedeniyle eski tutanaklar okunarak duruşma sürdürüldü.’ 

Kuşkusuz başvurulan bu saptırma, her şeyden önce yargılamanın dürüstlüğü ilkesini örseleyen boş bir çaba, kendimizi kandırmanın kınanası bir yolu, duruşma tutanaklarının kanıtlama gücünü sakatlayan bir bozma nedeni (CYY, m. 222, 227/1; HYY, m. 156, 295/2) olmanın da ötesinde ‘mahkeme yasaya uygun olarak oluşmadığı’ için bir ‘hukuka kesin aykırılık’tır da. Bu kesin aykırılık yüzünden de istinaf ya da temyiz dilekçesinde bulunmasa bile, başkaca yönler incelenmeksizin, kararın kesin olarak bozulması gerekecektir (m. 289/1-a). 

İşte duruşma ve hüküm yargıçlarının değiştiği bu dava, bu çarpıklıktan kurtulmanın örneği olabilirse, hukuka hizmet etmiş olacaktır.”


1 Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010. (Çev: Devrim Çetinkasap)

2 Birey ve Toplum Yayınları, 1985. (Çev: Mehmet Ali Kılıçbay)

3 Petersburg İstinaf Mahkemesi başkanı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Din ve vicdan hürriyeti 13 Aralık 2024
Üst kimlik olarak İslam 10 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları