Özlem Yüzak
Özlem Yüzak ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Biz kendi bataklığımızda debelenirken... 2

16 Haziran 2023 Cuma

Geçen hafta dünyada ekonomilere yön veren bilimsel ve teknolojik gelişmelere ve ülkelerin kendi rekabet güçlerini geliştirmek için hangi alanlara ağırlık verdiklerine yöneleceğimi yazmıştım. Yarı iletken kısa adıyla çip teknolojilerini ve bu alandaki ticaret savaşlarını anlatmıştım. Yazı şu cümle ile bitmişti: “Türkiye’de neden güzel hamleler hep yarıda kalıyor, devasa bir bataklığın içinde debeleniyor ve iyiyi de aşağıya çekiyoruz. Bir sonraki yazı TARLA örneği üzerine...”

Gelelim TARLA’ya... Bu, öyle ekip biçilen tarla değil. “Türk Hızlandırıcı ve Işınım Laboratuvarı” kısa adıyla TARLA. Kızılötesi serbest elektron lazeri üretmek amacıyla kurulması planlanan, Türkiye sanayisine ve bilimsel Ar-Ge’ye eşik atlatacak önemli bir merkez. Tıp, ilaç geliştirme, nükleer fizik, malzeme bilimi, arkeoloji her alanda kullanıma açık. 

2008 yılında başlandı. Yani 15 yıl önce. Bina bitti, soğutma ve havalandırma sistemleri tamamlandı, radyasyon güvenliği test edildi, etrafında 6 adet deney istasyonu kuruldu. Projenin 2015 yılında tamamlanması ve faaliyete geçmesi gerekiyordu. Yıl 2023. Aradan 7 yıl geçmiş. Hâlâ açılmadı. Neden peki? 

Bu noktada sözü Prof. Dr. Esen Ercan Alp’e bırakıyorum. Prof. Alp, TARLA’nın Uluslararası Bilimsel Danışma Komitesi’nin de içinde olan önemli bir bilim insanımız. 1984’te girdiği Argonne Ulusal Laboratuvarı’nda dünyadaki en gelişmiş x-ışını kaynağı olan Advanced Photon Source’ta yüksek çözünürlüklü x-ışınları üzerine araştırmalar yapıyor. 1999’da Chicago Üniversitesi’nce verilen yılın bilimadamı ödülünü kazandı. Kanada, Almanya, Japonya, Çin ve Ürdün’deki sinkrotron merkezlerinde, ABD Enerji Bakanlığı, NSF, NIH gibi kurumlara hakem ve danışman olarak katkıda bulundu. Prof. Alp, “TARLA’nın çalışması için aslında her şey hazır sadece şalteri kaldıracak kişi yok” diyor. Yani işin başında bulunacak teknik ekip ve onu yönetecek kişi. 

Biraz açalım: Ulusal araştırmaya açık, kullanıcıya açık bir merkez olacak TARLA.

24 saat 7 gün bedava; kullanmak isteyene gerekli teknik yardımı yapmak zorunda; çıkan makalelerin düzeltilmesine yardımcı olmak zorunda. Yani iş, tesisi kurup açmakla bitmiyor. Yapacak çok iş var. Bu lider konuya tamamen vâkıf, tesisi her anlamıyla yönetecek biri olmalı. Bu yüzden en azından ilk aşamada yurtdışından... Ama... Sıkı durun... Bulunamıyor. İlan bile verilmiş... Gelmek isteyen yok Türkiye’ye... Malum nedenlerden... “Lider olmayınca teknik mühendis de gelmiyor” diyor Prof. Alp. TARLA devlet güdümünde. Yönetim kurulu Bilim Bakanlığı tarafından atanıyor. Kayırmalar, kavgalar, itişmeler... Bilim özgür ortam ister... Anlatamıyoruz...

Oysa Ürdün’de Türkiye’nin de kurucu üyesi olduğu SESAME (Ortadoğu Senkroton Işığı Deneysel Bilim ve Uygulamaları Merkezi); CERN benzeri bir ileri teknoloji laboratuvarı. Hiç sorunsuz tıkır tıkır çalışıyor, üstelik en fazla da Türkiye’den şirketler ya da üniversiteler yararlanıyor. Prof. Alp, “Ürdün’de hükümet parayı aktarıyor ama işleyişine hiç müdahale etmiyor” diye vurguluyor.

Hem bilime hem teknolojiye büyük sıçrama yaptıracak dokunuşlar bunlar. İstenirse pekâlâ gerçekleştirilebilir. Türkiye’de her ne kadar süratle ülkeyi terk eden bir beyin göçü olsa da hâlâ son derece yetkin insanlar var. Sorun burada da değil. Sorun bunun yaşamsal öneme sahip bir konu olarak benimsenmemesinde. Sorun ilgili kurumların yetkin, iş bitirici kişilerle donatılmamasında; liyakatin yerini ahbap çavuş ilişkilerinin almasında. Sorun “mış gibi yapma...” alışkanlığının tüm hücrelerimize sızmış ve iyice yerleşmiş olmasında... Sorun, sanayinin bunun farkında olma ve talep etme becerisinde...

***

Geçen haftaki çip yazısına bir okurdan katkı var. Ali Akurgal diyor ki: “TESTAŞ ‘çip üretebilmek’ için kurulmuştu. Burada çip üretimi için ben dahil çip kullanıcıları çok çalıştık. Yaptığımız çipler (6 mikron) çalışmadı. Beni ABD’ye yolladılar. Ben çok uzman olduğum için değil, gidersem dönme olanağımın yüksek olması nedeniyle. Gittim neyi yanlış yaptığımızı buldum ve geri döndüm (1986). Türkiye’de çip yapabilme olanağı vardı. Ama  fabrika üretime geçmedi. Şimdi dünyadaki eğilimin aksine, bizim ürettiğimiz çiplerin yüzde 100’ü savunma sanayisine yönelik. Dünyada ise yüzde 1 bu alana yönelik.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir garip ülke 13 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları