O sözler ki... Tescillenmiş zulmü kanatır!

14 Haziran 2020 Pazar

Bilinmedik değildi. Şaşırtıcı hiç değildi. Şaşıranlara şaşmak gerekirdi... Adam televizyon programında ısrarla “Bakın açık açık söylüyorum” diye özellikle altını çiziyordu. Çok açıktı:

Bir tarafta darbeci Kemalist gelenek vardı... Bir tarafta FETÖ’cüler...” İktidar ikisi arasına sıkışıp kalınca aldatılması doğal! Ne istedilerse vermesin de ne etsin! Sonunda ne yapsak, ne etsek derken... Birbirine kırdırma yoluna gitmişler. “Darbeci Kemalistlerle FETÖ’yü birbirine kırdırmak suretiyle yol aldık” Yani mecburiyetten!

Bu sözleri dinlerken sevgili Türkan Saylan’ın güzel yüzü gözümün önünde yerleşti. İlhan Selçuk’un, Kuddusi Okkır’ın, Ali Tatar’ın ve daha nicelerinin... TSK’yi hedef alan komplolar... Kumpas davalar... 15 Temmuz’da sokağa sürülen ve öldürülen insanlar... Yataklarından kaldırılıp köprüye yollanan askeri öğrenciler... Ölenler ve hâlâ hapiste olanlar... Zaman geçse de asla unutulmayacak olan... Tescillenmiş zulüm...

O sözler tescillenmiş zulmü yeniden yeniden kanatıyor içimde...

Yasa değişikliğini sorgulama suçu

Hiç unutmam, Server Tanilli Hoca “Uygarlık Tarihi” kitabı nedeniyle Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanırken savunmasını Attilâ İlhan’ın dizeleriyle bitirmişti:

“O sözler ki acıdır / mapushane avlularında / demir kırbaçlar gibi şaklar / (...) o sözler ki kalbimizin üstünde / dolu bir tabanca gibi / öldü ölesiye taşırız / o sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan / uğrunda asılırız.”

Günümüzde neyse ki, idam cezası yok. İlker Başbuğ, AKP’li vekillerin “suç” duyurusuyla “şüpheli” olarak ifadeye giderken “İdam cezası kalkmasaydı aranızda olmayabilirdim” diyerek bu gerçeği anımsattı! Ergenekon kumpası rezillik tarihinde yerini aldı ama zulüm bitmedi... “SUÇ” bu kez anayasaya aykırı yasa değişikliğini sorgulama...

İlker Başbuğ’un sözleri, tescillenmiş zulmü yeniden yeniden kanatıyor içimde...

Müyesser Yıldız

Ağızdan çıkan sözler yüzünden insanlar asılmıyor. Ama neyse ki, o sözler arşivde kalıyor... Hele yazılı sözler...

Günlerdir aklım fikrim Müyesser Yıldız’da. Arşivime bir girdim... 2011, 2012’de ne çok yazı yazmışım onun ve hapisteki Barış’lar hakkında... O zaman “casusluk” değil, FETÖ kumpasından içerideydiler. O zaman kendisini Silivri Cezaevi’nde ziyaret eden Gazeteciler Cemiyeti üyelerine, Müyesser, alerjisi olduğu sivrisineği bile öldürmeyip, vücuduna sirke sürerek korunduğunu söylemiş ve “Sivrisineği bile öldüremem. Benden terörist olur mu” diye sormuştu.

Bu kez “askeri casusluk” tutmadı, çevir kazı yanmasın dediler, “devlet sırlarını ifşa etmekten” içeri tıktılar... O sözler tescillenmiş zulmü yeniden kanatıyor içimde...

Sakal ayıklama seansı

Müyesser Yıldız cezaevine girerken Erdoğan’a seslenerek, kim gazetecilik yapabilir, kim yapamaz, hangi konu yazılabilir, hangisi yazılamaz bari bir liste yapılmasını istemiş...

Bu da beni 12 Eylül faşizm günlerine götürdü. Evren emir vermişti, üniversite hocaları sakalları kesecek diye! (Emre Kongar ve niceleri sakal kesmemek için ayrılmışlardı üniversitelerinden) Bunun üzerine tüm medyada sakal muhabbetine başladık...

Derken şrak bir emir daha geldi: “Gazetelerde sakal yasağından söz etmek yasaktır!

Hiç unutmadım: Gazete baskıya girmek üzere ama manzara Fellini filminden bir sahne gibiydi: Sayfa yapımında, beyaz önlüklü arkadaşlar, ellerinde sivri uçlu bıçaklar sayfalardan “SAKAL” sözcüğünü tek tek ayıklıyorlar... Hey gidi günler!

Yakında “haber” sözcüğünü yasaklarlarsa hiç şaşmayın!!!

Gazetecilik görevini engellemeyin!

PEN Türkiye Yazarlar Derneği olarak 2 meslektaşımızın gözaltına alındığı gün bu başlıkla bir açıklama yaptık:

Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel gazetecidir. Tıpkı halen hapiste olan diğer meslektaşları gibi. Meslekleri gereği gerçeğin peşine düşmek, aramak, sormak görevleridir. Gazetecilik iktidar sözcüsü olmak, biat etmek değildir. Gerçeği yansıtmayan hukuk dışı tutuklamalar demokrasiye, basın ve haber alma özgürlüğüne karşı yapılan bir darbedir. Tıpkı barolara, meslek odalarına, muhalif seçilmişlere yapılan operasyonlar gibi. Bu kin, nefret ve utanca son vermek zamanı gelmiş, geçmiştir. Kınıyoruz ve bu baskıların son bulmasını istiyoruz. PEN Türkiye.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları