Zeynep Oral
Zeynep Oral zeynep@zeyneporal.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘80 nedir ki? 4 kere 20!’

18 Kasım 2021 Perşembe

Bugüne dek, egosundan bunca arınmış bir müzik kahramanı tanımadım ben! 21 Kasım 1941’de doğdu.  

Bir zamanların “harika çocuğu”, önümüzdeki pazar, Süreyya Operası’nda 80. yaşı kutlanacak olan İdil Biret’ten söz ediyorum. 

Onu 60 yıldır çok yakından izliyorum. Müzik dehası, usta yorumculuğu çok yazıldı. İnsani özelliklerini şöyle sıralayabilirim:

Yaşamı harikulade bir serüven olarak ele alır. Kainata sonsuz bir merak ve öğrenme tutkusuyla sarılır. Yaşamın kaosunu kendi özgür seçimleriyle düzenler. Dün geçmiştir; bugünü, bu anı çok yoğun yaşar, geleceği hedefler.

Tanıdığım, kendisiyle, doğayla, dünyayla en barışık insandır. Dengeyi kollar. Asla sinirlenmez, öfkelenmez! 

Mükemmeliyetçidir. Tükenmeyen, pozitif enerjisini, yaptığı işi en iyi yapmaya adamıştır. 

Okuma oburudur. Dinlemek için tıp, kimya kitapları okur; denizde yüzerken içinden konçertolar, sonatlar “çalar” ya da matematik problemi çözer. Kahve falına da inanır (kendi de bakar) ama son bilimsel gelişmeleri de kaçırmaz!

Kimi zaman onunla konuşurken, bir yandan bana bir şeyler anlatırken, bir yandan da ruhunun bambaşka dünyalarda, örneğin Chopin’in sonatları, Delacroix’nun resimleri arasında ya da kedisinin peşinde Moda sokaklarında gezindiğini hissederim...

Honolulu Waikiki sahili. Müzik ve deniz aşkı. (2012)

“Zaman mevhumum yok” diyen; saat taşımayan bu ustaya, ülkemin bu aydınlık yüzüne, 80. yaşı nedeniyle birkaç soru sordum: 

KEŞFETMEYE DEVAM

 80. yaş ne gibi duygular, düşünceler yaşatıyor?

“Eğer 80 rakamının dört kez yirmiden bir araya geldiğini düşünürsek bu beni fazla heyecanlandırmıyor doğrusu. Önemli olan her yaşta keşfetmeye devam etmek, heyecanı kaybetmemek, yeniliklere hep açık olmak, okuma ve öğrenme isteğini ve zevkini her zaman canlı tutmak.”

Bugüne dek yaratıcılığıyla, gerçekleştirdikleriyle, konserleriyle, kayıtlarıyla sadece bir ülkeye değil, tüm müzik dünyasına, milyonlara dokunmuş bir insan... Hiç içinde kalmış “keşkeler”, pişmanlıklar var mı? 

“Keşke kelimesi benim lügatimde yok. Hiçbir zaman da olmadı. Anları layıkıyla yaşamanın önemine inanmış bir yapıda olduğum için kendime boşu boşuna eziyet etmekten kaçınırım, olmayacak isteklerle zaman kaybetmektense... Burada eşim Şefik’le farklı düşünüyoruz. Başladığım bir proje engellendiğinde, ben adam sen de ne olacak derken, o üstüne gidip engelleri aşıyor ve gerçekleşmesini sağlıyor. Mesela Beethoven senfonileri kayıtlarını yapmaya başladığımda o plak firmasında bunu istemeyen bir yönetici işi durdurdu. Şefik uğraştı; proje kaldığı yerden tekrar başladı ve gerçekleşti. Keza, Chopin’in bütün piyano eserlerinin kayıtlarını yapmaya başlayınca da bazı plak firmaları durdurmaya çalıştı. Şefik gene devreye girdi ve proje devam etti. Almanya’da bir plak firması beni kara listeye alıp konserlerimi engeller gibi olduğunda bunu da aştı; hatta hukuki bir dosya ile Avrupa Birliği’nin Rekabet Müdürlüğü’ne (Competition Directorate) kadar götürdü konuyu. Velhasıl hiç engel tanımadı.

Ben ise keşkelerden gelecek tek faydanın memnun olmadığım olayların üzerinde düşünüp, varsa hataları tekrar yapmaktan kaçınmak olduğuna inandım hep.” 

AKIL - YÜREK DENGESİ 

 İdil Biret oldum olası akılla yürek, mantıkla duyarlılık arasında denge kurmuş bir insan. Onun yorumlarını dinlerken bunun bilincine varırsınız. Bir süre önce ciddi bir rahatsızlık geçirdi. Dünyanın her yanından hayranları, dinleyicileri onun için çok endişelendi. Bu konuyla ilgili bir şey söyler mi diye sorduğumda yine bu dengeyi korumaya çalıştığını fark ettim:   

“Ben bilgisayar ve cep telefonu kullanmadığım için mesajlar eşime gelir. Tabii Türkiye’de ve yurtdışında, Amerika’da, Avrupa’da hatta Avustralya’da rahatsızlığımı duyan dostlarım hemen mesajlar yolladılar ve bunları okumak beni çok memnun etti. İstanbul’daki Rusya Federasyonu Başkonsolosu Andrey Buravov Bey de haber alınca beni eşiyle ziyarete geldi ve sonra raporları isteyip bunların Moskova’da devlet hastanesinde bir heyet tarafından incelenmesini sağladı. Uygulanan tedaviyi çok beğenmiş heyet. Sonra o hastaneden bir uzman doktor hanım benimle temasa geçti ve şimdi sürekli ilişki içindeyiz. Tavsiyelerini yerine getiriyorum. Gelecek hafta sonu da İstanbul’a gelecek beni görmeye. Bir ülkede bir sanatçının sağlığı ile yakından ilgilenilmesi, aynı zamanda orada sanata verilen değerin de bir ölçüsüdür. İlk defa Sovyet döneminde 1960’ta gittiğim ve zaman içinde pek çok konser verdiğim Rusya’da hatırlanmış olmak tabii beni çok duygulandırdı.”

30 konserlik Avustralya turnesinde. (1980)

MÜZİK BİR MİSYON 

Son soru: Türkiye ve dünyada genç müzisyenlere bir mesaj vermek istese ne der? 

“Müziğin sadece bir meslek değil bir misyon olduğunu bilmeleri gerektiğini söylerim. Bu bilhassa İslam dünyasında bir klasik müzik vahası olan Türkiye’de çok önemli. Bugün beynelmilel müzik piyasasına hâkim büyük plak şirketi ve acentelerin istediği gibi müziği ticaret sahası, konser ve kayıtları da çok para kazanmak için araç olarak görmemeleri; sanata bu zihniyetle bakmamalarını... Eserlerini yorumladıkları bestecilerin hizmetinde olduklarını bilip kendilerinin onlardan daha önemli olduklarını zannetmemelerini... Tevazuyu öğrenmelerini... Bayrak yarışı gibi, kendilerine verilen meşaleyi sonraki nesillere aktarmayı görev bilmelerini... Bunları söylerdim. Bugün müzik icrasında yapılacaklar belli olup mesele bunları yapabilmektir.”

Dört yaşından beri dünyamızı aydınlatan, zenginleştiren; ustalığı, araştırmaları ve hocalığıyla gençlere yol gösteren; yorumculuğunu yüzlerce kayıtla taçlandıran İdil Biret’e “İyi ki doğdun!” diyerek teşekkür ediyorum. Onun şu sözleri beni asla terk etmeyecek: 

“Hayatta en güzel şey yaşamak! Büyük bir senfoniye katılmak gibi, her anı yaşamak...” 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları