Zeynep Oral
Zeynep Oral zeynep@zeyneporal.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Göbeklitepe’de ilk konser

25 Nisan 2019 Perşembe

12 bin yıllık geçmişle geleceği buluşturan konseri

 

Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası verdi: Müthişti! Olağanüstüydü! Heyecan vericiydi! Sarsıcıydı! Şaşırtıcıydı! Çok etkileyiciydi! Hem Göbeklitepe’nin kendisi hem de Göbeklitepe ören alanında verilen ilk konser!
Baştan başlıyorum:
Yıllardır okuyorsunuz, yerli ve yabancı belgesellerini izliyorsunuz... Sonra bir gün, ilk kez gidip görüyorsunuz. Yine de şaşırıyorsunuz. İnanamıyorsunuz...
Tüm beklentilerinizi unutun... Çünkü, orada yaşayacağınız bir ruh halidir... Şimdi ben o ruh halini paylaşmaya çalışacağım.

Tarihin sıfır noktası
Göbeklitepe’de ilk kez bir konser - üstelik Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası konseri - için çağrı alınca “tarihin sıfır noktası” diye nitelendirilen, yeryüzünün bu ilk anıtsal yapısıyla ilgili bilgilerimi tazeledim. Buraya sonsuz emek vermiş Alman bilim insanı Klaus Schmidt’in yazdıklarını (ışık içinde uyusun), Özgen Acar’ın sunumlarını, yeniden gözden geçirdim.
Yaklaşık 12 bin yıl önce yapıldığını; yerleşik düzene geçişten önce yapıldığını biliyordum. İnsan toplulukları henüz avcı ve toplayıcıyken, bir araya gelip, birlikte inşa ettiklerini; Mısır Piramitlerinden 7 bin 500 yıl ve İngiltere’deki Stonehenge’den 7 bin yıl önce inşa edildiğini, sayısız gizemi barındırdığını biliyordum.
Ama bu yapılara anıtsal nitelik kazandıran bu kadar çok T biçimindeki dikilitaşın ortaya çıkarıldığını... Bu taşlarda, tarih öncesi insanın inanç dünyasını yansıtan, gerçek ya da gerçekdışı figürlerin böylesine göze görünür, böylesine ayrıntılı, böylesine ustalıklı olduğunu bilmiyordum. Öğrendiğim her şeyle bu taşların gizemi artıyordu. Nasıl yaptılar, neyle yaptılar, hangi mühendislik bilgisiyle, hangi araç gereçlerle? 40-60 ton ağırlıktaki o taşlar bu zirveye nasıl taşındı, hangi güçle nasıl dikildi???

Büyülü bir dünya
Üzerinin örtülüp, çevresine kurulan yürüyüş parkurunu... Dört dörtlük bir ziyaretçi ve sergileme merkezini... Hem bu merkezin hem de zirveye ulaşmak için yapılan yol düzenlemelerinde, kum döşenerek, bölge toprağının sıkıştırılmasıyla “Earthwall” tekniği kullanılarak; bölge toprağından taş üretilerek sürdürülen çevreci ve özgün tutumu bilmiyordum... Her yeni buluşla, eskisinin geçersiz kılındığını bilmiyordum.
Bunca yoğun ilgiyi; buraya akın edenlerin birbirine gülümseyerek, gözleriyle kucaklaşarak iletişim kurduğunu bilmiyordum.
Ziyaretçi merkezinde önce dijital sergileme alanıyla tüm bilgilerimi tazeledim. Buzul çağlardan Göbeklitepe’nin kuruluşuna, bir serüvene katıldım. Sonra, neredeyse 360 derece çevremi saran bir “büyülü âleme” geçtim. Çevremde insanoğlunun var olma serüveni çok yönlü bir uzay filmi gibi yeniden canlandı. Sanki bir ışık ayinindeydim. (Ah bir de o müthiş karmaşık teknik olayı, cep telefonuyla sabitlemeye çalışanlar olmasa! O ruhani havayı bozmasalar!)
İnanmak zor ama o büyülü hava, çarpıcı bir doğa içinde zirveye tırmanırken de (tırmanmak sözcüğü sizi korkutmasın taşıyıcı araçlar var); zirvede de sizi terk etmiyor. Hatta sizi karşılayan dilek ağacının çevresinde hiç tanımadığınız insanlarla el ele tutuşup siz de kendi küçük ayininizi yapabilirsiniz. Biz yaptık!

Uzun soluklu katkı
Konser başlamadan Doğuş Vakıf Grubu Başkanı Nafiz Karadere, size şimdiye dek anlattıklarımın gerisindeki oluşumun ipuçlarını veriyor:
Şöyle özetleyebilirim: Doğuş’un, son on yılda kültür sanat alanına 400 milyon doları aşkın yatırımı var. 2015’te Göbeklitepe için Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yirmi yıllık, 20 milyon dolarlık sponsorluk anlaşması yapmışlar.
Bu sponsorluk anlaşması kazı, koruma ve araştırma çalışmalarını; yukarıda sözünü ettiğim merkezi, zirve transferi sağlayan araçları, yerel ve uluslararası iletişimi kapsıyor.
İki nokta bence çok önemli: Sponsorluğun uzun vadeli, uzun soluklu olması... Bir de bütünsel yaklaşım... Göbeklitepe’yi bütünsel bir marka yaklaşımıyla dünyaca tanınan, global bir ikon haline getirme çabası muhteşem! “Tarihin sıfır noktası” sloganıyla başlayıp, Mercan Dede’ye müzik ısmarlamaya uzanan bir çaba...
Artık konsere geçebilirim.

O gençler ki
Hepsi pırıl pırıldı. Türkiye’nin dört bir yanından gelmişlerdi. Konservatuvar öğrencileriydiler. 2006’dan beri süregelen Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’nın yeni üyeleriydiler. Ziyaretçi merkezinin önündeki amfi tiyatroda yerlerini aldılar.
Şef Rengim Gökmen en az o çocuklar kadar heyecanlıydı: “İnsanlık tarihinin en eski kalıntıları arasında bu ilk konseri vermenin gururunu yaşıyoruz. 12 bin yıl öncesiyle ülkemizin geleceğini simgeleyen gençlerimizi buluşturuyoruz” derken o heyecan bizi de sardı.
Gerçekten eşsiz bir buluşmaydı. Bizet, Mozart, Beethoven, Ferit Tüzün, Brahms’tan dem alıp geçmişin gizemi ve görkemiyle, geleceğin aydınlığı buluşuyordu.
Konserin bir heyecanlı yanı da dinleyiciler arasında 4 ve 5. sınıf öğrencilerinin de bulunmasıydı. İlk kez bir klasik müzik konserindeydiler. Kimi Rengim Gökmen’i taklit ediyor, kimi çalgılara dokunmak istiyor, kimi tempo tutuyordu.
Hayat güzeldi ve çok sesli, çok renkliydi. Dünya da, Türkiye de harikuladeydi.

Dünden bugüne
¦Göbeklitepe, ilk kez 1983’te fark ediliyor. Tarlasını süren Musa Amca’ya bulduğu taşı müzeye götürdüğü için ne denli teşekkür etsek azdır.
¦1995 yılından bu yana Şanlıurfa Müzesi ve Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından ortaklaşa yürütülen kazılarla gün yüzüne çıktı.
¦İnsanlığın doğduğu yer olarak gösterilen Göbeklitepe, 2011 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne de alındı. 2018’de UNESCO’nun listesinde daimi olarak yerini aldı.
¦Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Dr. Klaus Schmidt, 2014 yılında hayatını kaybedene kadar, burayı gün ışığına çıkarttı.
¦Bugün kazılar önceki ekiptekiler ve Şanlıurfa Müzesi Müdürü Celal Uludağ yönetiminde ve Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Lee Clare ve ekibiyle devam ediyor.
2019 Yılı Göbeklitepe yılı ilan edildi.
Çok merak edenler, günübirlik Urfa’ya sabah gidip akşam dönerek Göbeklitepe’yi görebilirler. Urfa’ya sadece 18 km mesafede.
Zirveye çıkmadan mutlaka o muhteşem Urfa Müzesi’nde Göbeklitepe’yi görmek çok yararlı.
Urfa’ya acilen yeni otellerin yapılması gerek. Yer bulmak çok güç. Benim kaldığım El Ruha Oteli geleneksel mimari, kentin doğası ve Urfa taşının özelliklerinden yararlanan çok başarılı bir örnek.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları