Yüksel Arslan: Düşünceden tuvale

27 Nisan 2017 Perşembe

Yüksel Arslan’ın resimlerini ben önce kitaplarda fotoğraflarda gördüm... Onlara bakar bakar anlamaya çalışırdım... Sonra günün birinde... 1975 yılının kasım ayındaydı... Soğuk ve yağışlı bir Paris akşamında Abidin ve Güzin Dino’nun peşine takılıp kendimi “Kapital” sergisinin açılışında buldum. Artık sadece resimleri değil, kendisi de canlı canlı, tüm haşmeti, pos bıyıkları, muhteşem kahkahası, istese de istemese de hep gülen gözleriyle karşımdaydı.
Bu ilk karşılaşmada, “Kapital” sergisinde neye uğradığımı şaşırmıştım. Onunla ilk röportajımda Marx’ın eserinin ne denli eğlenceli ve çok da şiirsel olduğunu ondan dinleyince, sinema dâhisi Aynzenştayn’ın “Kapital”i filme çekmek istediğini ancak bu isteği bir türlü gerçekleştiremediğini ondan öğrenince, şaşkınlığım daha da artmıştı. 30 tablodan oluşan bu sergideki eserlerde “yabancılaştırma” kavramını en uç noktalara zorluyordu sanatçı.
Sonra yıllar içinde onunla konuşup röportajlar yaptıkça, hele hele Ferit Edgü’nün onun üzerine yazılarını okudukça, Yüksel Arslan’ın resimlerine sadece bakmak değil, bakmaktan öte o resimleri “okumak” gerektiğini öğrendim.

Hem çizer - hem yazar
On yıl sonra 1985’te yine Paris’te bu kez “Etkiler” adlı dev bir sergideydim. Artık o resimleri gözlerimden çok aklımla, yüreğimle, birikimlerimle “okuyordum”, okumaya çalışıyordum. Yüksel Arslan, resimlerini çizmiyor adeta yazıyordu...
Sokrates, Marx, Engels, Lenin, Brecht, Descartes, Diderot, Voltaire, Rabelais, Da Vinci, Bruegel, Moussorski, Prokofief, Şostakoviç, Einstein, Walt Whitman, Apollinaire, Alfred Jerry, Artaud, Mayakovski, Nâzım Hikmet, Neruda, Bunuel, Orson Welles...
Her insan okuduklarının, gördüklerinin, özümsediklerinin, birikimlerinin düşündüklerinin sonucudur... Bir kez daha buna tanık oluyordum. Yüksel Arslan’ca bir uygarık tarihiydi bu. İnsanlığa, tüm uygarlıklara, geleneksel sanatlara işçiliğe, emeğe tarihöncesinden günümüze bir saygı sunuştu bu... Felsefeden tüm sanatlara, arkeolojiden, sanat tarihinden şiire, müziğe bir saygı duruşu...
O sergide bir kez daha “ressam” sözcüğünü gülünç bulduğunu açıklıyordu. Bu sözcüğün içerebileceği “Süper insan” yerine sıradan insanlığı yeğliyordu... “Resim bir amaç değil, araçtır” diyordu... “Bu nedenle başka bir şey, başka bir yol, resimle yazı arasında bir yol bulmalıydım” diyor.
Yüksel Arslan’ın 2009’da Levent Yılmaz’ın küratörlüğünde Santral İstanbul sergisi ve bu sergiyle birlikte yayımlanan o dev katalog ise tam anlamıyla eşsiz bir şölendi..
Onun yakın dostu, benim de çok sevdiğim yazar Roland Topor, Yüksel Arslan için “Bir sanatçı olmayı kendine yasaklar Yüksel Arslan” derdi. Doğru söylerdi.
Eyüplü bir işçi ailesinin 1933 doğumlu oğlu Yüksel Arslan... Bu ülkenin eşsiz olağanüstü değeri, dün Paris’te son yolculuğuna uğurlandı. Aynı anda bir veda töreni de Nişantaşı’nda Dirimart Galerisi’nde düzenlendi. (Sergisi devam ediyor, görebilirsiniz.) Teşekkürler Yüksel Arslan. İyi ki varsın.

Mamut Art Project
Pazar gününe dek vaktiniz var. Maçka Küçük Çiftlik Park’ta 5. kez Mamut Art Project - sergi ve performansları sürüyor.
Ulaşılabilir sanat alternatifi olarak yola çıktı ve her yıl yeni sanatçıların üretimleriyle gelişti bu olay. Disiplinlerarası bir paylaşım ve sergileme.
Her yıl başvuruları farklı bir jüri değerlendiriyor. Seçilen sanatçı, kendine ayrılan mekânda eserini sergiliyor. Resim, heykel, fotoğraf, video art, enstalasyon...
Kaçırmayın, gidin görün, yeni sanatçıları keşfedin... Bir de bakarsınız ulaşılabilir sanat eserleriyle koleksiyonerlik yolunda ilk adımınızı atıvermişsiniz...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları