Günler geçerken...

Günler geçerken...

17.07.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Pınar Kür... Edebiyatımızın cesur kadınlarından biri daha sonsuzluğa göçtü.

Hayatın, edebiyatın ve kadın olmanın karmaşık örgüsünü sözcüklerle ilmek ilmek dokuyan, inceden inceye işleyen bir yazar. Arkadaşım. Diyarbakır’da, Adana’da ya da Havana’da yoldaşım. Hep, her zaman, her yerde cesur ve dimdik... Sadece yazdıklarıyla değil, duruşuyla da örnek olan bir insan.

Eğer edebiyat bildigimiz ve bilmediğimiz dünyalara yepyeni ufuklar açmaksa Pınar Kür bunu ve daha çoğunu gerçekleştirdi. Okurlarına essiz bir okuma tadı, okuma keyfi, okuma mutluluğu sağladı. Kullandığı özgün dilin yazılarındaki “müziğin” bunda büyük payı vardı. Ataerkil düzene karşı bireyi ve toplumu sorguladı. Kimi zaman öfkeli, kimi zaman ironik ama her zaman bilinçle sorguladı.

PEN Yazarlar Derneği’nin duyurusunda vurguladığımız gibi öykü ve romanlarında kadın kimliğini, toplumsal ve bireysel baskıları ve özgürlükleri sorguladı.

Pınar Kür, tüm okurlarının vicdanına kazınmış karakterler yarattı, en çok da kadın hikâyelerini anlattı. Susturulan kadınları, görünmeyen acıları, bastırılan arzuları ete kemiğe büründürdü. Asılacak Kadın’daki gibi, kimi zaman idam sehpasında bir kadını, kimi zaman Yarın Yarın’daki gibi, özgürlüğün kıyısında bir genç kadının çırpınışlarını... Bir Cinayet Romanı’nda “faili meçhul” diyerek üstü örtülen hakikatlerin, aslında en -çok- yakınımızda olduğunu gösterdi.

Pınar Kür cesurdu. Cinselliği dile getirmekten korkmadı. Dirençliydi. Yasaklanan kitaplarını, kalemini, sözünü düşüncesini her daim savundu.

Artık dinlenebilirsin sevgili Pınar. Başta sevgili biricik oğlun Emrah Kolukısa’ya ve tüm sevenlerine sabır diliyorum. İyi ki varsın. İyi ki seni tanıdım.

DEVRİM MUTFAĞI

Okuma keyfi, okuma tadı, okuma mutluluğu, okuma zenginliği... Aman Tanrı’m bu ne büyük bir nimet.

İşte şu son bir hafta içinde iki kitapla bir kaçamak yaptım ve bu eşsiz mutluluğu derinlemesine yaşadım.

İlki Umur Talu ve Dr. Bengi Başaran’ın birlikte yazdıkları “Devrim Mutfağı”. Bengi Başaran gastronomi ve mutfak kültürü konusunda uzman, Umur Talu ise benim bin yıllık arkadaşım ve usta gazeteci. Onun her yazısını her kitabını büyük bir coşkuyla hızla soluk soluğa okurum. Ama bu kez farklı. Bu kez yavaş yavaş sindire sindire hazmede hazmede okunası bir kitap var karşımda.

Bu ikili gelmiş geçmiş çoğu yakından bildiğim devrimcilerin yeme içme alışkanlıklarını, mutfak zevklerini, devrimle eylemleriyle güncel yaşamları arasında kurdukları ilişkileri, kısa özlü açık seçik, dün ve bugün arasında köprüler kurarak ama aynı zamanda muhteşem bir ironi, mizah, hiciv katarak ve önermelerle önümüze seriyorlar.

Sakın bu kitap sadece midemize sesleniyor sanmayın. Bu kitap aynı zamanda hem kalbimize hem de aklımıza ama en çok ruhumuza sesleniyor: Kâh toplumsal belleğimize sesleniyor kâh bireysel coşkumuzu dürtüklüyor. Eylemlerle düşünce biçimi arasında bağlar kuruyor, kolektif belleğinize sesleniyor, iştahımızı açıyor ama sadece yeme değil bir devrimden bir başka devrime ilerleme iştahımızı açıyor. Teşekkürler Umur, teşekkürler.

Marx’tan Lenin’e, Napolyon’dan Churchill’e, Atatürk’ten Che’ye, Deniz Gezmiş’e daha nicelerinin sofralarına konuk olarak katıldığımızda düşünce ve siyaset sofranın tuzu biberi oluyor. Müthiş akıllı, müthiş akıcı ve çok lezzetli bir yemek. Pardon bir kitap demek istedim. (Kafka Kitap)

BARUT

Meslektaşım, arkadaşım, gazetemizin yazarı Mine Kırıkkanat’ın yeni çıkan Barut adlı kitabını elime almamla bir daha elimden bırakmamam, bir çırpıda okumam ve kendimi son sayfada bulmam bir oldu.

Mine Kırıkkanat’ın o coşkulu gürül gürül çağlayan, çok geniş bir alana yayılan Türkçesini ve dilinin zenginliğini sizlere anlatmama gerek yok, bilen biliyor zaten.

Barut, bir özyaşam hikâyesi. Kronolojik değil. Tarihsel ve bireysel çarpıcı olaylarla, ileri geri sıçramalarla, gözlemlerle, deneyimlerle, birikimlerle, ilişkilerle, analizlerle ilerliyor.

Kimileri benim sevgili arkadaşımın fazla sivri dilli, fazla eleştirel, fazla öfkeli bulur. Hatta kimileri onu agresif ya da saldırgan diye niteler. Bu kitabı okuduktan sonra Mine’nin kimi tepkilerini daha iyi kavradım, onu daha yakından tanıdım. O sert öfkeli, saldırgan dilin gerisindeki hassasiyeti daha iyi anladım.

Çocukluğundan başlayarak çok genç yaşta yaşadıkları, düşünceleri, kendini ifade tarzı hepsi bir bütün. Bu bütünlük içinde her söylediğine inanıyorsunuz.

Hem yakın tarihimizin gerisindeki kimi gerçeklere hem de bireysel öykünün gerisindeki nice karanlığa ışık tutuyor.

Yaşar Kemal, Çetin Altan, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Harun Karadeniz, Melih Cevdet Anday, İlhan Selçuk, Ali Sirmen, Nadir Nadi, Ercüment Karaca, Abdi İpekçi, Çelik Gülersoy, Demirel, Ecevit, Mümtaz Soysal ve daha nice insanın geçit töreni. Bilinen ve bilinmeyen yüzleriyle.

Her satırda başta Mine’nin ve adlarını saydığım ve sayamadığım nice insanın ne gibi yangınlardan geçtiğini gördüm. Elbet toplumun da.

Ve kitabın son sayfasına geldiğimde (öykümüz 1980 sonunda bitiyor) “Hadi Mine, hadi Mine devamını bekliyorum” dedim. Barut’un devamı niteliğindeki Ateş kitabını bir an önce bitir de okuyalım derken buldum kendimi. (Kırmızı Kedi)

İlgili Konular: #Edebiyat

Yazarın Son Yazıları

Yok etmek/Yaratıcılık

Bir yanımda yaratıcılık, bir yanımda yok edicilik. İkisi de çekiştirip duruyor iki kolumdan.

Devamını Oku
04.12.2025
Tiyatro hazinemize yolculuk...

Duvardaki dev afişten fırlayıp kucaklaşacakmışız gibi bana bakan genç kadın, Suna Pekuysal.

Devamını Oku
30.11.2025
Hukuk bitti

Dünkü gazetemizde, “Korkma Biz Kadınız!” başlığını görmek çok hoşuma gitti.

Devamını Oku
27.11.2025
Çocuklar için...

Çocuklarımız için neler neler yapmayız ki...

Devamını Oku
23.11.2025
Grup Yorum’dan mektup var

Ülkemin hapishaneler coğrafyasından sık sık mektup gelir.

Devamını Oku
20.11.2025
BACH, Diyarbakır'da...

Neredeyse 30 yıldır Hakan Erdoğan Prodüksiyon “Bach İstanbul’da” başlığıyla klasik müzik konserleri düzenler.

Devamını Oku
16.11.2025
Oktay Ekinci kitabı

Oktay Ekinci... Bu isim Cumhuriyet okurlarının hiç ama hiç yabancısı değil.

Devamını Oku
13.11.2025
Paris’ten Diyarbakır’a

Paris ve sonbahar.

Devamını Oku
09.11.2025
Her daim muhalif

“Ve sonunda Joan Baez hastalığı yendi, sağlığına kavuştu!”

Devamını Oku
06.11.2025
Susmak onaylamaktır

“Hava kurşun gibi ağır/ Bağır bağır bağırıyorum/ Koşun. Kurşun eritmeye çağırıyorum...”

Devamını Oku
02.11.2025
Küllerden doğan ışık

Cumhuriyetin 102. yıldönümünü dün kutladık.

Devamını Oku
30.10.2025
Bodrum Cup: Kuşaktan kuşağa ileri!

Ege’nin ortasında bir sabah...

Devamını Oku
26.10.2025
Tiyatro sorgulamaktır

Daha 29. Uluslararası İstanbul Festivali başlamamıştı.

Devamını Oku
23.10.2025
Filler ve Karıncalar

Prag Tiyatro Festivali’nden ayağımın tozuyla dönüp tüm gördüklerimi sizinle paylaşmaya hazırlanıyordum ki sevgili arkadaşım Genco Erkal’ın sesi kulağımın dibinde bitiverdi: “Çekya’yı bırak önce Cihangir’e bak!”

Devamını Oku
19.10.2025
Prag’dan sevgiler

Sevgili okurlar Prag’dayım.

Devamını Oku
16.10.2025
Jandarmalı-jandarmasız günler

Sabah 6.30’da kapı tekmeleniyor. Jandarma içeri dalıyor.

Devamını Oku
12.10.2025
Tiyatro ve siyaset

Bu yazının başlığı “Afife Jale Ödül Töreni’nin düşündürdükleri” olacaktı.

Devamını Oku
09.10.2025
Celladına âşık olmak...

Olmayan suçlar... Yazılmayan iddianameler... Yazılıp uygulanmayan kararlar... Ve hukuk ile guguk arasında yaşamaya devam çabası... Tamam yakınmayı bırakıp sadede geliyorum.

Devamını Oku
05.10.2025
Travmalarla yaşamak...

Nasıl yaşamak bu! Kâh gökyüzünde kanat çırpıyoruz kâh en dipsiz kuyuların derinliğinde kayboluyoruz.

Devamını Oku
02.10.2025
Yaşar Kemal’e adanan bayram

26 Eylül’de Ankara’da 93. Dil Bayramı’nı kutladık. Dil Derneği ve Çankaya Belediyesi’nin ortaklaşa etkinliği Yaşar Kemal’e adanmıştı.

Devamını Oku
28.09.2025
Ellerinde Toprak

“Sömürü bir bütündür. Bütün insan değerlerinin sömürülmesiyle, doğa değerlerinin hoyratça sömürülmesi bir arada gidiyor. Türkiye toprakları yıkıma uğratılıyor, hopur ediliyor. Biz Türkiye üstünde mirasyedileriz. Yıkımımızdan Türkiye’nin hiçbir insanı ve doğa değeri kurtulamıyor.”

Devamını Oku
25.09.2025
‘Üç Ayaklı Kedi’ İstanbul’da

İstanbul dolu dizgin.

Devamını Oku
21.09.2025
Nice yıllara Hrant Dink

15 Eylül, arkadaşımız, yoldaşımız, omuzdaşımız, ülkemin en aydın, en dürüst, en yararlı, en barışçı insanlarından Hrant Dink’in yaş günüydü.

Devamını Oku
18.09.2025
Düşme var düşüş var

Bundan önceki yazım şöyle bitiyordu: “Yeryüzü muhteşemdi. Türkiye’nin asla uygarlıktan, yaratıcılıktan, aydınlıktan ve gelecekten vazgeçmeyeceğine dair umutlarımız tazeleniyordu.”

Devamını Oku
07.09.2025
Büyülü aydınlık bir gece

Elbe Nehri’nin kıyısında görkemli mi görkemli o yapı bir mucize gibi yükseliyor.

Devamını Oku
04.09.2025
Hapishane ve ödül: Vicdan ve haysiyet

Hafta içinde hapisteki iki çok değerli insanımıza yine uluslararası ödüller verildi.

Devamını Oku
31.08.2025
Paramparça ve umut

Bunalıyorsunuz, kahroluyorsunuz, her yerde haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik diyorsunuz...

Devamını Oku
28.08.2025
Dünyanın sesleri İstanbul’daydı

Bu başlığı yazdım. İstanbul’da bir haftadır süren o muhteşem coşkuyu paylaşacağım diye düşünürken birden bir suçluluk duygusuna kapıldım.

Devamını Oku
24.08.2025
Edremit Kitap Fuarından...

Edremit Kitap Fuarı’ndayım...

Devamını Oku
21.08.2025
Diyanet suç işliyor!

Diyanet İşleri Başkanlığı suç işliyor.

Devamını Oku
17.08.2025
Tiyatro durakları...

Adaletten eğitime, sağlıktan beslenmeye, her şeyin sahtesine, zehirlisine mahkûm edildiğimiz, yalanlarla kuşatıldığımız şu günlerde kimi alanlarda hakikatle, sahici olanla karşılaşmak iyi geliyor insana.

Devamını Oku
14.08.2025
Bodrum’un markasına dönüşen bale festivali

Son yıllarda adeta Bodrum’un kültür markasına dönüşen Uluslararası Bodrum Bale Festivali’nden söz edeceğim.

Devamını Oku
10.08.2025
Algılamanın sınırsızlığı

20. ve 21. yüzyıl tiyatrosuna damgasını vuran dâhi Robert Wilson tedavi olmak istemeyerek New York Long Island’da kurmuş olduğu Watermill Eğitim ve Üretim Merkezi/okul/ müze/kültür merkezinde son ana dek çalışarak 31 Temmuz’da öldü.

Devamını Oku
07.08.2025
Türkiye’nin Aydınlık Yüzü / Belleğimizin Bekçisi: Metin Sözen

Metin Sözen: (24 Mayıs 1936, Harput, Elazığ-31 Temmuz 2025, İstanbul)...

Devamını Oku
03.08.2025
Herkes için sanat: Anadolu Sergileri

Yılın belki de en sıcak gününde deniz kıyılarını bırakıp Milas’ta kapalı bir mekânda bir sergi görmeye gideceğimi söyleseler pek inanmazdım.

Devamını Oku
31.07.2025
Bir dokunuşa bin ah!

“Ayakucumda deniz, kaynayarak yanan bir zümrüt, sonra mavi, sonra menekşe, ne var ki üzerine tuzla buz edilmiş milyonlarca ayna parçaları yağmış, alev alev yanıyor, çakıyor, çakıntıdan göz alıyor.”

Devamını Oku
27.07.2025
Tüm iyilerin Altan ağabeyi

Altan Öymen aramızdan ayrılıp sonsuzluğa göçerken bile hepimize bir ders verdi...

Devamını Oku
24.07.2025
Bodrum’da doludizgin sanat

Ah bilmez değilim. Bu başlığı okur okumaz delirdiğimi sanacaksınız...

Devamını Oku
20.07.2025
Günler geçerken...

Pınar Kür... Edebiyatımızın cesur kadınlarından biri daha sonsuzluğa göçtü.

Devamını Oku
17.07.2025
Hikmet Çetinkaya

Yaş almanın en kötü yanı eşiniz, dostunuz, arkadaşlarınız, meslektaşlarınız hepsi gidiyor.

Devamını Oku
13.07.2025