Geçen Pazar günü, iki kıdemli Cumhuriyet köşe yazarı, Mine Kırıkkanat ile Zülâl Kalkandelen “Ahlak” üzerine yazmışlardı.
Dün de Barış Terkoğlu bu sorunun yarattığı sıkıntıları özetlemişti.
Ben de yazmakta olduğum yeni bir kitap dolayısıyla, “Ahlak” kavramı üzerinde birtakım Felsefi ve Toplumbilimsel (Sosyolojik) irdelemeler yapmaktayım.
Türkiye’de yaşanan sorunları bu üç yazar arkadaşım ciddi biçimde irdelemişlerdi.
Ben bu yazıda bazı genel bilgileri anımsatmakla ve bu bilgiler bağlamında dünyada olup bitenlerin evrensel ve felsefi çelişkilerini özetlemekle yetineceğim.
***
Genel Ahlak, her toplumun, insanlığın bulunduğu üretim biçiminden de etkilenerek ürettiği “Genel Kurallardır”.
Bu kurallar, bireye, doğduğu andan itibaren ailesi ve sonradan arkadaşları, kitle iletişim araçları, okulu ve işi tarafından aktarılan, öğretilen kimlikler ve ilkelerdir.
Her ailenin, her aşiretin, her dinin, her mezhebin, her imparatorluğun, her ulusun, her ırkın, her demokratik devletin, kendi kimliği ve Ahlakı vardır.
Elbette çağımız bir Bilişim Çağı olarak bütün bu kimliklerin eşitliğine ve bütün Ahlaki kuralların da “insanlık yararına” olmalarına destek vermektedir.
Ama her toplum, her ülke, çağına ve çağının değerlerine, bütün öteki toplum ve ülkelerle aynı düzeyde ayak uydurmaz, uyduramaz.
Kimileri teknolojik olarak daha ileri gider, kimileri daha geri kalır; ileri gidenler geri kalanları sömürür.
Birinci evrensel çelişki burada yatıyor:
1) Çağımızın Genel Ahlakı, bu “eşit kimlikler” kuralı ile “sömürü” ilişkisinin egemenliği arasındaki çelişki içinde bocalamaktadır.
Bu çelişki ikinci bir evrensel çelişkiye yol açmaktadır:
2) Ülkelerindeki Genel Ahlak kurallarını anayasalar ve yasalar aracılığıyla koyan ve koruyan, okullar ve mahkemeler aracılığıyla bunları öğreten ve zorla uygulatan bazı siyasal iktidarlar, kimi zaman kendi oligarşik özel çıkarlarını, “insanlık” ve “toplum” çıkarlarının önüne koyuyorlar.
İşte zaman, o toplum ve o devlet, önce “Anomi” sonra “Anarşi” içine düşüyor ve sonra o toplum da o devlet de Yugoslavya gibi çöküyor!
***
Meslek Ahlakı herhangi bir mesleği icra etmek için gerekli olan eğitim ve uygulama koşullarının bütünüdür.
İnsan yaşamının temel alanlarını ilgilendiren mimarlık ve mühendislik, doktorluk ve hemşirelik, yargıçlık, savcılık ve avukatlık gibi mesleklerin, “Genel Ahlak” kurallarına ek olarak “Özel Meslek Kuralları” da vardır ve bunları uygulamayan o mesleği yapamaz.
3) İşte tam bu noktada bir siyasal iktidar, insanlığın Genel Ahlak’ına uygun olmayan bir yapıyı baskı ile oluşturmaya çalıştığında, Meslek Ahlakları ile kendisi arasında da kaçınılmaz bir üçüncü evrensel çelişki yaratır.
Elbette bundan da en çok yukarıda saydığım, mimarlar, mühendisler, doktorlar hemşireler, yargıçlar, savcılar, avukatlar gibi, inşaat, sağlık ve hukuk gibi temel sektörlerdeki mesleklerin mensupları etkilenir.
***
Buraya kadar aktardığım bilgiler bağlamda Dünya’da olup bitenleri şöyle özetlemek olanaklı diye düşünüyorum:
Genel Ahlak’a ve Meslek Ahlakı’na uygun olarak görevlerini yapmaya çalışan bazı politikacılar ve bazı meslek mensupları, Genel Ahlaka ve Meslek Ahlakı’na uygun olan biçimde davranmayan başka bazı politikacılar ve meslek mensupları tarafından hapse atılmaktadırlar!
Ama bu uygulamalar hem Genel Ahlak’a hem de Meslek Ahlakı’na aykırıdır...
Mutlaka sonuçsuz kalacaktır:
Çünkü Ahlak hapsedilemez!
Üstelik Siyaset de hapsedilemez!