Önce “Meşruiyet” kaynağı olarak Gazze:
Trump 25 Eylül’de Erdoğan ile görüştü.
ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack görüşme için Trump’ın, Erdoğan’a “en çok ihtiyaç duyduğu şeyi” vereceğini söylediğini, bunun ne olduğunu sorduğunda “Meşruiyet” yanıtı aldığını belirtti.
Türkiye ayağa kalktı:
“Meşruiyet”in ABD’den değil, Millet’ten geldiği, seçim güvenliğine, Anayasa’ya dayandığı belirtildi.
Barrack bunun üzerine bir düzeltme yayımladı ve “Meşruiyet” ile “Saygı” demek istediğini belirtti.
Trump 29 Eylül’de Netanyahu ile birlikte Gazze Planı’nı açıkladı.
Bu açıklama üzerine Türkiye, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya, Pakistan, Suudi Arabistan, Katar ve Mısır Dışişleri bakanları ABD-İsrail Barış Planı’yla ilgili ortak bir destek açıklaması yayımladı.
Trump, “Arap ve Müslüman ülkeler bu plana yazılı olarak taahhütte bulundular ancak ben aslında onların sözüne güveniyorum. Bu ülkelerin Gazze’yi askerden arındırma konusunda onların sözüne güveniyorum” dedi.
Erdoğan da destek açıkladı:
“Gazze’de akan kanın durması ve ateşkesin sağlanması için ABD Başkanı Sayın Trump’ın gösterdiği çabayı ve liderliği takdir ediyorum.
Tarafların kabul edeceği adil ve kalıcı bir barışın tesis edilmesi için Türkiye olarak biz de sürece katkı vermeye devam edeceğiz.”
Hamas’ın bu plana 3-4 gün içinde yanıtı beklenirken Türkiye, Mısır ve Katar’ın Hamas’a, planı kabul etmesi için baskı yaptıkları haberleri uluslararası medyaya yansıdı.
Bu satırların yazıldığı sırada Gazze’ye yardım götüren Sumud (Direniş) Filosu tehlikeli sulara girmiş ve İsrail’in tacizleri başlamıştı.
Kıssadan hisse:
Gazze Barış Planı öyküsünden öyle anlaşılıyor ki Trump’ın Erdoğan’a vermek istediği “Meşruiyet”, Türkiye’nin “ABDİsrail Barış Planı”nın uygulamasında HAMAS’ı (belki Abbas’ı ve tüm Filistinlileri de) ikna etme görevi yüklenmesi anlamına gelmektedir.
***
Şimdi de “meşruiyet” kaynağı olarak seçim:
Ekrem İmamoğlu’nun 31 Mart 2019’da kazandığı seçimin iptal edilmesi üzerine, 9 Nisan 2019’da “İKTİDAR MEŞRUİYETİNİN ALTINI OYUYOR” başlıklı bir yazı yazmıştım.
Bugün o yazıyı da anımsatarak “Meşruiyet Kaynağı olarak Seçim” konusuna bir bakalım:
İktidar hakkında herkesin bildiği ve tarihin kaydettiği şu üç siyasal gerçek var:
1) Demokrasiyi savunur görünerek geldiler; iktidarlarını pekiştirdikten sonra demokrasiden saptılar.
2) İktidar, bütün seçimleri ve halkoylamalarını itiraz ettiği çok küçük farklarla ve kimi zaman da 16 Nisan 2017’de olduğu gibi, yasalara bile karşı olan YSK kararlarıyla kazandı.
3) Son zamanlardaki bütün seçimler ve halkoylamaları iktidarın yargıyı da kontrol eden tam denetim ve yönetimi altında, üstelik de eşitsiz ve adaletsiz koşullarda yapıldı.
Bu iktidar döneminde “Hukuk Devleti” kavramının, “Parlamenter Demokrasi Bekleme odasına alındığı” ve bunun bizzat kendileri tarafından ilan edildiği günden beri, uygulamadan kalktığı biliniyor.
Şimdi “Hukuk Devleti” ile uzak yakın ilişkisi olmayan ama onu yok etmek için kullanılan “Kanun Devleti” kavramı bile tahrip ediliyor.
Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi, hapse atılması ve hem DEM’li ve CHP’li belediyelere hem de doğrudan CHP’ye karşı başlatılan haksız ve hukuksuz saldırılar, İktidarın “Meşruiyetini” iyice tartışmaya açmış bulunuyor.
***
İktidarın 23 yıllık tarihinden ve güncelden gelen yukarıdaki bilgiler bağlamında sonuç ortada:
Seçimlerde ve Demokratik, Laik, Hukuk Devleti’nden sapmalarda yitirilen “Meşruiyet”, ABD-İsrail Planı üzerinden Gazze’de aranıyor ama Millet İradesine, Seçime ve Anayasa’ya dayalı olan “Meşruiyetin” Ortadoğu’da bulunması olanaksızdır.