Dün Türkiye, Siyasal Ahlak açısından çok önemli iki olayla sarsıldı:
Özgür Özel’in Adalet Sistemi hakkındaki eleştirileri ve CHP’li Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Çerçioğlu’nun baskılar sonunda AKP’ye geçişi.
Bu yazı her iki olayın da kökeni hakkında yazılmıştır.
***
Bilinç, bireyin kendi varlığının, duygu ve düşüncelerinin ve çevresinin farkında olması durumudur.
Bilinç Ahlakı, Ahlak Vicdanı doğurur.
***
Bütün canlılar gibi, insanın da yaşamını sürdürmeye yönelik olan içgüdüleri, doğuştan gelir.
Bu içgüdüler, hayatı sürdürmek için, yemeye, içmeye, uyumaya ve bunlar kadar net ve kesin olmasa da üremeye dönük bir tür Bilinç geliştirir...
Ama insanın Ahlakı ve Vicdanı doğuşta yoktur...
Her ikisi de sonradan, aile ve toplum tarafından “Sosyalizasyon” yoluyla oluşturulur!
***
Ahlak, bireyin ve/veya toplumun, doğru ve yanlış davranışları belirleyen değerler, kurallar ve ilkeler bütünüdür.
Ahlak, Vicdanın rehberi gibi işlev görür; bireyin hangi davranışların doğru veya yanlış olduğunu anlamasına yardımcı olur.
Vicdan, bireyin kendi eylemlerini Ahlaki açıdan değerlendiren ve ona doğru yolu gösteren içsel bir rehberdir.
***
Gerek Bilinç gerek Ahlak gerekse Vicdan, tarih içinde, toplumların evrim çizgisine koşut olarak teknoloji-ideoloji etkileşimi içinde gelişir.
İnsanlık, kendisini hemcinsleri olan başka insanlara ve Doğa’ya karşı korumak için, Devleti kurar. Devlet, üretim biçimine ve egemenlerin kimliğine göre kendi ideolojisini, yani yönettiklerinin Kültürünü, özetle, onların Bilincini, Ahlakını ve Vicdanını oluşturur.
Bu Bilinç, Ahlak ve Vicdan, genellikle yönetenlerin yönetilenleri sömürmesine dayalıdır.
***
Din-Tarım Devletlerinin ya da çağımızdaki Otoriter, Faşist devletlerin en büyük kötülüğü, iktidar gücünü korumak için, Doğal, Toplumsal, Ekonomik ve Siyasal gerçeklere sırtını dönmek ve herkesi de buna zorlayarak, Temel Hak ve Özgürlükleri sınırlamak ve kısıtlamaktır.
Yakılarak öldürülenler, derileri yüzülenler hep “İnsanlığın tarihsel birikimiyle oluşan Bilincine”, “Kendi Bilinçlerine, Ahlaklarına ve Vicdanlarına uygun olarak”, “Doğal, Toplumsal, Ekonomik ve Siyasal gerçekleri anlatmak uğruna”, “İfade özgürlüğü adına” bedel ödeyenlerdir.
***
Osmanlı İmparatorluğu, çağının gerisinde kalmış, ideoloji olarak Doğal, Toplumsal, Ekonomik ve Siyasal gerçeklerin engellenmesine yönelik Padişah/Kul ilişkisini pompalayan bir yapıya sahipti.
Atatürk’ün kurduğu Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin İdeolojisi, yani toplumu biçimlendirdiği yapı ise, insanları kulluktan Vatandaşlığa terfi ettiren, Devrimci. Cumhuriyetçi, Halkçı, Kamucu, Ulusçu, Laik, Bağımsızlıkçı, Özgürlükçü, Eşitlikçi, Dayanışmacı, Adil ve Barışçı bir kültürü temsil ediyordu.
***
Dün Türkiye’yi sarsan her iki olayın temelinde yatan belirleyici nedenler aslında tek bir yapıdan kaynaklanıyordu:
Bu yapı 23 yıldır Türkiye’yi yöneten İktidarın pompaladığı Cumhuriyet Karşıtı Kültür ve bu Kültürün ürettiği, yozlaşmış bir Siyasal Bilinç, Ahlak ve Vicdan sorunlarıdır:
Sorumlu ya da suçlu olanlar, korkaklar, dönekler, yalakalar, dalkavuklar, satılmışlar, çıkarcılar, hırsızlar, uğursuzlar, yağmacılar, soyguncular kadar, hatta onlardan daha da fazla, onları üreten bu Rejimi, Yozlaşmış Siyasal Kültürü, bu Kültürün sonucu olan Yozlaşmış bir Bilinci, Ahlakı ve Vicdanı pompalayanlardır!
***
Son bir gözlem olarak, İktidarın, CHP’nin içini büyük bir başarıyla düzenlediğini de belirtmeliyim:
1) Başarılı bir belediye başkanı olan Ekrem İmamoğlu’nu “Kurtarıcı bir Demokrasi Kahramanı” mertebesine yükseltmeyi başardı...
2) Yaptığı saldırılarla, CHP’yi, 2024 seçimlerinden sonra yakaladığı Birinci Parti konumuna iyice yerleştirdi...
3) En sonunda da CHP’nin içinde bir yük haline gelmiş olan Aydın Belediye Başkanının siyasal hayatına son verdi.