Feridun Andaç

Yolda, yolculukta...

19 Eylül 2023 Salı

Nicedir özlemişim otobüs yolculuğunu.

Bir yerden bir yere giderken ilk tercihim olan trenlerden soğuyalı çok oldu. Otobüsler ise hengâmeli hayatın cenderesinde kaygıya dönmüştü bende. Uçak zaman bağışlayandı hep. Aracımla yollara düşmeyi bazen çok sevdim, kimi de çekilmez oldu.

Hep yolda olma halini sevdiğimden otobüsle trenin seyir yolculuklarını, gitme duygusunu sürekli canlı tutmasını ara ara hayatımın odağına taşıdığımı söylemeliyim. 

Otobüsle, her daim olduğu gibi, ön sırada pencere kenarında yerimi aldığımda yol boyunca okuyacağım kitabı çantamdan okşayarak çıkardım. 

Bu kez Eugéne Ionesco yol arkadaşımdı. Notlar ve Karşı-Notlar’ı, Yalnız Adam’ı, Beyaz ve Siyah’ı çantamdaydı. Günlük’üne döndüm yeniden. Kaldığım yerden devam etmek istiyordum.

Okumaya başlamaktaki acelem, otobüs hareket etmeden yanıma gelen kişiyle söz mesafesini yaratabilmekti.

Yolculuk zamanımı yalnızca okuyacağım kitaba vermek istiyordum.

Yolculuklarda kitap gazete okuyana çok ender rastlamışımdır. İnsanların hiçbir şey yapmadan saatlerce bomboş oturmasına bir anlam veremem. Evet, belki de herkes okusun, hatta yazsın istediğimden öylelerinin boşluğuna/avareliğine sinirlenirim. “Ne aylak toplumuz” diye de içimden geçirmeden edemem...

Kendimi “Herhangi bir yolcu değilim” gibi göstermek için okumuyorum. Bunsuz edemediğim, yolumu/yolculuğumu seyre dalmalarla, okumalarla zenginleştirdiğimden yaşama uğraşısıdır bana okumak.

Çocukluğumdan beri vazgeçemediğimdir; kalem, kitap ve defter. 

Ionesco, nicedir, sırdaşım gibi olmuştu bana. Gezdirip duruyordum onu yanımda. Bazen bir felsefeci, sosyolog, hatta psikanalist gibi konuşuyor.

Yıllar önce Yalnız Adam romanını okuduğumda 1975 yılıydı, orada kendimi bulduğuma inandırmıştım o genç adama!

O yoğun siyasi karmaşa/kaos ortamında, bir başına yaşamanın varoluşsal ikliminde bir ada kurmuştum öğrenci evimde. Pavese öte uçtaydı; beride Beckett, Kafka; bunlara itiraz eden Jack London, Kazancakis, Balzac, Stendhal öte yanımdaydılar.

Anlayacağınız, “edebiyatın kurtarıcılığına” sığınmıştım.

TİP’e (Türkiye İşçi Partisi’ne) gittiğimde, bana, “neden bu parti”yi seçtiğimi soran Cenan Bıçakçı’ya:

Benim bir partiye ihtiyacım var” yanıtını vermemin ardından, “Neler okuyorsun” sorusuna karşılığım bu yazarları anmak olmuştu...

Herhangi bir okuma değil bunlar” deyişini unutamıyorum, Bıçakçı’nın.

Otobüste yanımdaki koltuğa oturan, biraz da Bıçakçı’yı andıran adamın benim çetin ceviz gibi duruşumu zorlayan sözleri yanıtsız kalınca “Siz herhangi bir yolcu değilsiniz anladım, en iyisi kitabınızla baş başa bırakayım” sözlerinde duralayıp hafifçe gülümsemiş, “Bu anı yaşamak gerekiyor” demekle yetinmiştim.

Ionesco da öyle diyordu ya günlüğünde:

“‘Yaşamak gerekiyor’ diyordum kendi kendime. Önceleri bu, nefsimi kabule zorladığım, herkese göre bir macera sayılan ‘hayat’ benim için bir tür görevdi. Bütün dünya bana çamurmuşçasına sıkıcı geliyordu. Artık insan arasında bulunmadığım, kendime söylenenleri işitmediğim bile fark edilmiyordu. Gayri bir kerecik olsun bana yöneltilen bir soruyu bile cevaplandırmıyordum.1

Okumak düşünmekti benim için. Yola çıktığım her anda, gittiğim her yerde, nefes aldığım her zamanda adeta duygu giysim gibiydi. Birbiriyle bütünleşme anını yan yana tutarken başka bir gölgeyi kabul edemezdim.

Yalnız Adam’ın da çevirmeni rahmetli dostum Bertan Onaran’la bir konuşmamızda söz dönüp dolaşıp “yaşama enerjisi”ne gelmişti.

İyi insanlar, iyi kitaplar, iyi yazarlar bunu bize taşır” demiş, mutlaka Henri Laborit’ı okumamı önermişti.

Sonra, bir yolculukta, onun Yaratıcı İnsan ve İnsan ve Kent’ini yanıma almıştım. Etkilenmek ne güzel bir duygu. Size sözünü, gönlünü açan bir dostunuzun etkileme düşüncesine yakın durmanız ne büyük zenginlik. O günlerde gittiğim her yolculuğa bu kitapları taşımam yepyeni duygu/düşünce adası yaratmıştı bende.

Onun hikâyesini de size başka bir zamanda anlatırım sevgili okurum.

Ionesco’nun, tadımlık, altını çizdiğim şu sözlerini sizinle paylaşmak isterim: “İnsan kendini ciddiye almalı tabii, yoksa işin sonu gevşekliğe, çürümeye varır dayanır.

Yolculuklar, yolda olma halleri bana sıklıkla bunu da hatırlatır demeliyim. Gitmeyi sevmem biraz da bundan sanırım!

Yolda, yolculuktaysanız eğer, sizi kendinde tutan böylesi yol arkadaşlarınız olsun isterim...


1 Eugéne Ionesco, Günlük, çev. Halil Can, 2015, Cümle Yay., s. 214.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları