Özdemir İnce

Popülizm halkçılık değildir

01 Temmuz 2022 Cuma

Popülizm üzerine yazılan bütün kitaplar “Popülizm Nedir” sorusuyla başlar ama hiçbiri onu tanımlayamaz. Bu durumda popülizm körlerin filidir. Benim gibi eskilerin bildiğimiz tanımı ise şöyleydi: XIX. yüzyılın ikinci yarısında Rusya’da ortaya çıkan köycülük akımı, Narodnizm. Has Türkçesi Halkçılık. Siyasette popülizm, aslında, halkı yöneten elitlere (seçkinlere), büyük sermayeye, ayrıcalıklılara veya “tekelleşmiş” güce sahip herhangi bir azınlığa karşı koyan halkçı siyasi hareketlerin ideolojisini veya tutumunu belirtir. Ama artık bu temiz anlamını çoktan yitirdi, günümüzde “demagoji” ve “siyasal oportünizm”le eşleşmiş durumda. Anlamı, konuşup yazanın nerede bulunduğuna bağlı. Bu nedenle konuşup yazanların, çeviri yapanların çok dikkatli olması gerekiyor. “Elit”i  “seçkin”, “elitizm”i “seçkinçilik” olarak düşünüp yazarsanız ya da Türkçeye çevirirseniz yandık. Çünkü Fransızca ve İngilizcede anlamı olumlu mu yoksa olumsuz mu cümle içinde çıkar. “Seçkin”in anlamı olumludur, olumsuzlukla ilişkisi yoktur. Ne var ki okuduğum çeviri kitaplarda çevirmenlerin bu tuzağa düştüğünü gördüm. “Elit” olumsuz anlamda “kodaman”dır, “oligarşi”dir.

Yabancı yazarlar Atatürk’ü ve Cumhuriyetçileri, Kemalistleri nedense popülizme bulaştırırlar. Bunun en tuhafını Nika Yayınevi’nin yayımladığı Popülizm, Kısa Bir Giriş adlı kitapta gördüm. (Cas Mudde ile Cristóbal Rovira Kaltwasser; çeviren: S. Erdem Türközü). Çeviride, yukarda değindiğim kusurlar var.

Yayınevi, yazarlara Türkçe baskı için bir önsöz yazdırmış ancak yazarlar bizim memleketi tanımıyorlar. Şu satırları okurken tepem attı:

 “Dürüst olmak gerekirse bu meselede nerede durduğumuz konusunda hâlâ tamamen karar vermiş değiliz. AKP’nin son seçim kampanyalarında popülist bir söylem kullandığına şüphe yoktur. Bununla beraber Kemalist seçkinlerin saldırgan seküler siyasalarına karşı bir koruma olarak AB üyeliğini kucaklayan Erdoğan’ın, kendini ılımlı bir siyasi aktör olarak sunduğu ilk zamanlarda durum böyle değil gibiydi. Aslında akademisyenler ve uzmanlar AKP’nin Müslüman bir ülkede faaliyet gösteren Hıristiyan Demokrat Parti’nin bir tür “işlevsel dengi” olduğunu düşünüyordu.” (s.7)

“Kemalist seçkinlerin saldırgan laik siyasetlerine karşı” ne demek? “Kemalistler”in yanında “seçkinler” sözcüğüne gerek yoktur. Çünkü bir yanda Cumhuriyeti ve anayasasını savunan Kemalist, yasal (legal) kitle var; karşıda Cumhuriyete, başta laiklik olmak üzere yasadışı (illegal) mürteci kitlesi var. Kitabın yayın yönetmeni Bülent Özçelik ile editörü Emrah Kök bu zırvayı gözü kapalı yayımlamışlar. Mesleğini iyi bilen yayın yönetmeni ile editör böyle bir metni yayımlamazdı; yayımlarlarsa yanlışı paylaşırlar.

Türkiye Cumhuriyeti 1950’ye kadar tam anlamıyla ve doğru anlamı ile halkçı idi, demagoji ve oportünizmle ilgileri yoktu. Kemalist denen kitle 2000’li yıllarda “laik ve devrimci” olarak tanımlanabilir.

Bir başka rezilliğe Ernesto Laclau’nun henüz dilimize çevrilmeyen La Raison populiste (Seuil, 2008) adlı kitabında rastladım: 

“Aynı şekilde, Kemalist ‘halk’ -Atatürk, ilkesinin ‘halkçılık’ olduğunu söylüyordu- iç bölünmeler olmaksızın homojen bir varlık olarak tanımlıyordu ancak gerçekte bu halk, Ermenileri, Rumları veya Doğu Hıristiyanlarının konumlarına umursamadan kendisini giderek daha fazla Türk milliyetçiliği ile özdeşleştirdi.” (S.226)

Ermeniler, Rumlar tıpkı Türkler ve Kürtler gibi bir etnisite yani bir halk, etnografi biliminin konusu. Ancak, Atatürk “halkı” hukuki anlamda, “halkçılık”ı siyasal ideoloji bağlamında kullanıyordu, ki bu ideoloji kamucu (sol) yönetim anlamını içerir.

Şimdilik bu kadar: “populizm” çok tehlikeli bir kavramdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları