Şampiyonluk yolunda ilerleyen, liderlik koltuğuna oturmuş, stadı hınca hınç doldurmuş seyircisinin önünde oynayan bir takımın; düşme hattında ölüm - kalım mücadelesi veren konuk ekibe karşı daha avantajlı olacağına inanmak çok da mantıksız değil. Öte yandan henüz dakikalar 2’yi gösterirken bir duran topla başlayan (yine!) ve Moke’nin vuruşuyla ağlara giden gol gösteriyor ki futbolda sonucu belirleyen istatistik değildir… Galatasaray’da sahadaki her futbolcu elinden geleni sonuna kadar yapıyor. Daha ilk düdükten itibaren anlıyoruz ki bu maçta belirleyici olan G.Saray’ın ne yapıp yapmadığı değil, Konyaspor’un ne yaptırmadığı olacak! Zira Sergen Yalçın, G.Saray’ı çok iyi anlamış. Nagatomo- Rodrigues-Gomis hattını henüz atak çekirdek halindeyken kesiyor, tamamen rakibin oyununu bozmaya çalışıyorlar. Bunu da o kadar iyi yapıyorlar ki Sarı - Kırmızılılar, maç boyunca son derece yıpratıcı bir baskı kurmasına rağmen bir türlü sonuca ulaşamıyor. Buna 20. dakikada Gomis’in penaltı kaçırması da eklenince G.Saray’da dozu giderek artan bir telaş başgösteriyor. Gol gelmedikçe telaş strese, stres de kartlara dönüşüyor. 70’te çare Gomis oluyor. Asisti Sinan’dan gelen topu ağlara (sonunda) kavuşturuyor. 73’te kaleciyle baş başa kalan Belhanda’nın gol pozisyonu direğe takılınca G.Saray’ın top aşkının platoni boyutunda kalacağı endişesi artıyor ama sevda büyük olunca Sarı - Kırmızılılar kolay vazgeçmiyor. Konyaspor kalesini 87’de Nagatomo (asist) ve Sinan Gümüş (gol) düşürüyor! Alkışlar Konyaspor’un çabasına ama şapka, bu 3 puanı rakibinden söküp alan G.Saray’a...
Yazarın Son Yazıları
Belki maç başlamadan önce, Galatasaray’ın Avrupa yorgunu olması ve birinci kalecinin sakat olması avantaj gibi gözükmüştür Antalyaspor teknik heyetine.
Galatasaray, maçın ilk 45’te, Samsunspor ligin büyüklerinden rahatça puan koparan, dişli takımlardan biri değilmiş, hatta hiç yokmuş gibi oynuyor.
İstanbul derbilerinden, heyecan, çekişme, güzel futbol beklemeyeli çok oldu... En fazla, “Olay çıkmasa bari” temennisinde bulunabiliyor insan. Maç en azından bu beklentiyi karşılıyor.
Eksik ve tuttuk…
Galatasaray için maç, klişe bir pembe dizi gibi başlıyor…
İki Galatasaray var, Kocelispor deplasmanında. İlk yarıda “Ne de olsa sınıf birincisiyim. Çalışmadan geçerim” rahatlığıyla çıkıyor sahaya. Çabalamıyor, konsantre olmuyor…
Tıpkı, arılar gibi, iki takım da vızır vızır...
Yorgun Galatasaray, önce vasat bir oyun sergilerken pozisyon yaratma işini tek kişiye; maçın en hırslısı Osimhen’e bırakıyor.
Galatasaray maça, yelkeni rüzgâr dolan bir cruiser gibi başlıyor, ilk on dakika böyle devam ediyor.
Milli maçlar sonrası yorgun ya da Şampiyonlar Ligi öncesi heyecanlı; Galatasaray, normaline göre durgun bir futbol oynuyor.
Yorgun Galatasaray ve rakibini iyi çalışmış bir Beşiktaş...
Sırasıyla Yunus (23), Icardi (45+1) ve Torreira’nın (65) golleri, istikrarlı bir baskının değil yakalanan fırsatlara eklenen kişisel becerilerin ürünü.
Heyecanlı ve tedirgin G.Saray maça bocalayarak başlıyor.
Olimpiyat Stadı’nın lanetinden midir, verilen aranın rehavetinden mi bilinmez...
Galatasaray, evinde konuk ettiği Çaykur Rizespor karşısında “dalgalı” bir futbol sergiliyor...
Galatasaray, geçen sene olduğu gibi bu yıl da “her maça bir kahraman” trendini sürdürüyor. Topla oynama oranının yüzde 70’e varması yanıltıcı olmasın.
4 dilimi var G.Saray-Karagümrük maçının.
Gaziantep ile Galatasaray’ın karşı karşıya geldiği sezonun ilk maçının açmazı şu:
Erden Timur, Galatasaray’da yeni bir görev üstlenmeyeceğini açıkladığında, tüm camia endişeyle beklemişti yeni sezonu: Bu futbolcuları kim motive edecek?
Galatasaray, yaşadığı ‘sevinçli telaş’la biraz bocalasa da 26’da Osimhen’in golüyle rahatlıyor.
Yolundan şaşmadı
Birlikte
Tam takım devam
Yürüyeduruyor
‘Çok’ ile ‘hiç yok’
Koltuğunda rahat
Kadıköy hatırası
3 puanın günahı
Taşikardisiz 3 puan
Uyuyan dev
Kim kurtuldu?
Langırt
Yokluğu yara
Mesele
Nasıl olacak?
Tutuk ama istikrarlı
Uyanış
Kilit son maça
Azı dişi!
Kötü futbol 3 puan