Kral Çıplak

Kral Çıplak

22.02.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Kral Çıplak Sonunda bu da oldu. Biz memleket hallerinden bunalmış, “pencereyi aralayın da biraz  nefes alalım!” derdine düşmüşken, her gün yeni soruşturmalarla uyanırken, Amerika Birleşik Devletler Başkanlığının birinci ayında Donald Trump kendini sosyal medyada kral ilan ediverdi. Cumhuriyetçi parlementer durur mu? O da ardından kralını tebrik etti. Bu delirium hali, Times dergisinin kapağında, Trump’a taç giydirilmiş fotoğrafıyla ayyuka çıktı. Bu da yetmezmiş gibi Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’yi diktatör ilan ediverdi. Zelenski’nin çapraşık durumu bir yana, bu denli karmaşık kavramların ortasında dünyanın alacalı hali, son iki yüzyıldır verilen mücadeleler ve kanlı bedellerden sonra görece de olsa kazanılmış demokrasinin ve özgürlüğün kuşaklar arası aktarımdaki boşluklar yüzünden ortadan kalkabileceği “yeni bir dünya” endişesinin içinde devinmemize neden oluyor. Buna Elon Musk’ın tek merkezli diktatoryal imparatorluk hayalini eklersek faşizm tepemizde bir kılıç gibi sallanıyor.

Allen Ginsberg’in ünlü Amerika şiiri, “Amerika her şeyimi verdim sana, şimdi bir hiçim!” diye başlar. Kapitalizme cebindeki paradan insanlığına kadar borçlu çıkartılan bir “vatandaş”ın yüksek sesle isyanıdır bu dizeler.  Peki Ginsberg siyah olsaydı ne değişirdi? 19. yy Avrupa’sının burjuva düşünü gerçekleştirmek için her türlü reklama sığınmaya çalışıp “fırsatlar diyarı Amerika” olgusunun altını çizen “örnek ülke” bu defa nasıl yalpalardı? Çünkü reklam dünyasının değerleri kapitalizmin ana ürünleridir. Toplumsal yaşam pazarın ta kendisidir

Umberto Eco, “Yeni Bir Ortaçağa Doğru” yazısında yeni bir kıyamet tasarımından söz eder: Amerika’da güçlü ve günler sürecek elektrik kesintisinin ardından günlük yaşamın akışı değişecek, güvenliğin olmadığı bir iklimde insanlar ateşli silah kullanmaya başlayacak, ortalığa yayılan cesetler nedeniyle çıkacak salgın hastalıklar dünyayı kasıp kavuracak, bunalıma sürüklenen siyasal yaşam acımasız bir McCartyciliği dayatacak, tek ve büyük bir diktatörlük kurulacak, savunusuyla olası senaryosunu ince ince işler. Aslında Eco, bu tezini İtalyan düşünür Roberto Vacca’dan alır. Amacı beklenmedik bir çöküşe karşı yeniden “rönesans”ı gerçekleştirmek adına gerekli uyarıları yapmaktır. O, bilimsel ve teknik bilgilerin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için gerekli hazırlıkların mutlaka başlaması gerektiğinden dem vurur. Çünkü otokrasi akıldan ve bilimden nefret eder. Bugünün dünyasında karanlığa karşı mücadele planı ise, Eco’nun vurguladığı biçimiyle, eskimiş dünyanın sembolleriyle yapılamaz. Buna karşın Eco’nun tezinin kısmen gerçeğini yaşarken, dünyanın hemen her yerinde ırkçılığın ve milliyetçiliğin dalga dalga yayılmasının karşısındaki derin çaresizliği duyumsuyoruz. Avrupa’da, deyim yerindeyse yanıbaşımızda aşırı sağın yükselişine tanık oluyoruz. Artık iktidarı sallayabilecek bir milliyetçilik Fransa’yı bile esir almış durumda. Amerika’da Trump rüzgârı hemen her şeyi önüne katmış sürüklüyor. Böyle bir noktada dünyanın ekolojik dengesini savunmak lanetlenmekle eş duruma geliyor, kadın ve hayvan hakları alaşağı ediliyor, din, kapitalistlerin batışına karşı muazzam bir ilaç olarak satışa sunuluyor. Bir anlamda ortaçağın kapısından girmiş gibiyiz! Bizi asıl endişelendiren ise önümüzdeki on yıllar içinde bu durumun şiddetinin nasıl artacağı, yeni dünya düzeninin nasıl kurulacağı...  Bildiğimiz tek şey var: Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak!  * Oysa Henri Lefebvre “Marks’ın Sosyolojisi” adlı çalışmasında, Marks’ın din, devlet ve toplum ilişkisine yönelik şunları söyler: “Kilise ile devletin ayrılması gerçekleşmişse bu sadece bir serbestleşmedir. Yoksa kurtuluş ( özgürleşme) sonuna kadar vardırılmış bir sıyrılış değildir. Siyasal serbestleşme, insani serbestleşmenin, içinde gelişme taşımayan eksiksiz bir tarzı olmadığı için böyledir bu. Başka bir deyişle, serbestleşme ve özgürlük kısmi olarak çakışır. Serbestleşme, özgürlüğe götürür; serbestleşme özgürlüğün sadece bir derecesi ya da uğrağıdır.” Dolayısıyla din ve devlet ilişkisi açısından tamamlanamamış bu süreç önümüzdeki dönemde dünyayı kendi içinde bambaşka bir çöl fırtınasına sürükleyecek belli ki.  

Burada önemli olan, böyle kaotik ortamda nasıl bir örgütlenmeye gidilmeli? İşin insanı çaresiz bırakan yanı şu: Otokrasinin hâkimiyetinde çok bilinen örgütlenme biçimleri iflas ediyor. Olabildiğince  hükümetleri “tutarlı politikalara” zorlamak, olabildiğinde “eleştiri” sınırını açık tutmak, insanı insan yapan değerleri savunmak, kültür ve sanata yüksek pay ayrılması için diretmek, iş güvencesi olmayan emekçiye sahip çıkmak, kepenklerini indiren esnafın yanında yer almak nasıl mümkün olacak? Öte yandan sanatçılar, düşünürler için bu dönem yeni üretimlere gebe. Dönüp baktığımızda geride dünyanın binlerce yıllık büyük bir mirası var. Bunu kullanmak ve örgütsüzlüğün egemen olduğu toplumu ayağa kaldırmak gerekiyor. Çünkü ortaçağı da genel olarak yıkan etkin bir kültür devrimiydi. İşte bunun için kolları sıvamak gerekiyor! Çünkü kral gerçekten çıplak!  

* 24 Şubat 2024 Pazartesi günü İstanbul’da Kadıköy Belediyesi Yeldeğirmeni Kültür Merkezi’nde saat 19.00’da Behçet Aysan Şiir Ödülü Töreni gerçekleşecek. Cansu Fırıncı’nın sunduğu Bennu Yıldırımlar’ın şiir seslendirdiği gecede Burçin Büke ve Güvenç Dağüstün ise sahne alacak. Ödül sahibi şair Egemen Berköz ise bize dizelerini sunacak:   Bembeyaz bir kağıdın ilk güzelliği  İlk sözcük  Sevdim seni   Yağmuru tanıdım  Konyağı  Küçük saydam dingin ışıltılı salman  İki yudum konyak  Seni içtim ve...  Hayat şiirle katlanabilir hale geliyor.                               

Yazarın Son Yazıları

Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025
Kral Çıplak

Kral Çıplak

Devamını Oku
22.02.2025
Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Devamını Oku
15.02.2025