Aklım seçimde, kalbim Elçin’de...

31 Mart 2024 Pazar

Dün akşam başlayan seçim yasakları, bu gece 12.00’ye dek sürüyor. Elbet yasak cumhurbaşkanı ve yandaşları bağlamaz ama bizleri bağlıyor. O nedenle susss...

Zaten yasak olmasa da bugün içimden pek öyle konuşmak gelmiyor çünkü dün can dostum, üç kuşak arkadaşım Elçin Telci Öngüt’ü sonsuzluğa uğurladık. Tamam, hiç kimse dünyaya kazık çakmayacak. Tamam, daha doğduğumuz an, ölüme doğru yaklaşıyoruz. Tamam, bu dünyada gelip geçiciyiz, bir gün hepimiz öleceğiz. Bunları bilmez değilim. Ama yine de... Yine de işte “Her ölüm erken ölümdür”.

Çocukken, büyükanne, büyükbabaları, sonra anne ve babalarımızı, teyzeleri, amcaları yitiriyoruz. Ah araya kazalar, hastalıklar girmese, ölüm sırayı şaşırmasa diye yalvarıyoruz; yakarışımız işe yaramadığında kahroluyoruz; sonra sıra eşe dosta ve yaşıtlarımıza geliyor.

Kimi zaman öyle bir kayıp yaşıyorsunuz ki sanki dünya resmen boşalıyor ve artık sizi hiçbir ölüm, hiçbir kayıp üzemez sanıyorsunuz. Ne büyük yanılgı! Üst üste sevdiklerinizi yitirdikçe bir daha hiç akmaz sandığınız gözyaşlarını durduramaz oluyorsunuz. Her kaybın farklı bir yeri olduğunu anlıyorsunuz.

Yaş almanın en acı yanını keşfediyorsunuz: Yalnızlaşıyorsunuz.

Elçin’in, annesi Minnoş (Münevver) teyzeden aldığı gözleri Bodrum denizi mavisiydi. Zekâsını kimden aldı bilemiyorum. Babıâli’nin en renkli, en dik duruşlu ekonomi yazarlarından, namussuzların korkusu, 53 yaşında yitirdiğimiz Gülçin Telci’nin ablasıydı. Ülkeye çocuklar için eğitim oyuncaklarını ilk getirenlerden, editörlük yapan Ergin Telci’nin kız kardeşiydi. İbrahim Öngüt’ün bilge karısı; Memo Öngüt’ün arkadaşı ve annesiydi.

Elçin’in içinde, muzip, yaramaz, ele avuca sığmaz, afacan bir çocuk ve bilge bir cadı bir arada barınırdı. O yüzden sohbetine, öngörülerine, komikliklerine, kendisiyle dalga geçebilmesine hiçbirimiz doyamazdık. Gülçin yaşıtımdı. Küçükken, Elçin abla olarak bize tepeden bakar, hiç yüz vermezdi. Gülçin’den sonra daha bir sarıldık birbirimize. İnatçı, tuttuğunu koparan, dikbaşlı arkadaşım, aynı zamanda muhteşem bir dinleyici, yol gösterici, hayata sımsıkı sarılan, hayatı, dostluğu arkadaşlarını kucaklayan, sarmalayan bir kişiliğe sahipti. O nedenle hepimize dokundu.

Daha yenilerde, Arif Keskiner için CRR Salonu’nda düzenlenen veda töreninde tam yanımda oturuyordu ve bana şunu anlattı:

Bir cenazede tam tabutun önünde dururken hoca gelip arkaya geçmesini söylemiş. Elçin’in yanıtı şöyle olmuş: “Ben, anamı, babamı, kocamı, küçük kardeşimi, ağabeyimi gömmüş bir insanım. Nerede duracağıma siz değil ben karar veririm” demiş ve yerinden kıpırdamamıştı. İşte benim dik kafalı arkadaşım!

Daha bir hafta önce İstanbul’un güneşli bir öğle vaktinde, evinin bahçesinde birkaç arkadaşını ağırlıyordu. Elbet “N’olacak bu Türkiye’nin hali” sohbetindeydik. Kızgındı, Bodrum’a dönüp oy kullanmama kararı almıştı. Ona uzun uzun anlattım, ikna oldu, kararını değiştirdi. Hemen organizasyonu yaptı, dün Bodrum’a gidip oyunu kullanacaktı. Olmadı! (Muğlalılar, Elçin için de oyunuzu kullanın!)

Elçin sağlık sorunlarıyla hiç yakınmadan, dışa vurmadan kahramanca savaşıyordu. O son buluşmamızda, o güzelim bahçede ona Halil Cibran’ın sözünü anımsattım:

“İstek hayatın yarısıdır. İsteksizlik, kayıtsızlık ise ölümün yarısı.” Kahkahasını patlattı “Yaşşşa be!” dedi. “İşte budur! Ben istekliyim! Yaşasın hayat!” diyerek uğurladı bizleri.

Hoşça kal sevgili arkadaşım.

Özür dilerim: Bu, kişisel bir yazı oldu. Kalbim Elçin’de, aklım sandıkta. Umarım bugün hepiniz oyunuzu kullandınız, kullanacaksınız. Umarım komplo teorileri doğru çıkmaz. Umarım elektrikler kesilmez. Aman ha bugün siz siz olun, tüm kedileri evde tutmaya çalışın!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları