Başarı öyküleri

27 Aralık 2020 Pazar

Kitabı dikkatle açtım, içinden çıkan DVD’yi, bilgisayarıma yerleştirdim. Bir saat 20 dakika sürecek... Karşısına yerleştim. Pek de heyecanlı değilim. Çünkü bugüne dek Genco Erkal’ın Nâzım Hikmet’le bütünleşmiş hallerini ve performanslarını canlı ya da ekranda binlerce kez izlemişliğim var. (Üstelik ocakta yemek, içeride çok iş var.) Başlat düğmesine bastım. 

Ustalık ve emek

“Onlar ki toprakta karınca, suda balık...” Sonra... Sonra... Soluğumu tuttum. 

Bir saat 20 dakika sonra, “ve kahreden yaratan ki onlardır, kitabımızda yalnız onların maceraları vardır” sözleriyle o şölen, o mucize sona erdiğinde, yeniden soluk alıp vermeye başladım. Gözyaşlarıma hâkim olamıyordum. 

Genco Erkal baştan sona Nâzım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanı’nı yorumlamıştı. Siyah bir fonda, siyah giysileri içinde sadece yüzü, sesi ve elleriyle... 

O yüz, o ses, o eller hem anlatıcı hem destandaki tüm kişiler olmuştu. Karayılan, Süleymaniyeli Ahmet, Arhavili İsmail, Kambur Kerim, İzmirli Ali Onbaşı, Deli Erzurumlu, Kayserili Nefer, mavi gözleri çakmak çakmak, sarışın kurda benzeyen o ve daha niceleri, tek tek gözümüzün önüne, yüreğimizin en derinine yerleşiyordu. Bir daha çıkmamak üzere... 

Her sözcüğün anlamını sanki resmediyordu Genco Erkal. (Sanki değil, öyle.) Her duygunun kapsadığı alanı, elle tutulur biçimde somutlaştırıyordu. Destanın tüm sahnelerini ses ve yorumla görselleştirmişti. Eller ve yüz dağdaki ateş, topraktaki kan oluyordu, ihanet ya da sevda oluyordu. (Yanımda anadili Türkçe olmayan yabancı bir konuk vardı. “Bu Türkçe, seyretmesen olur” dedim. Hayır, film gibi gibi sinema gibi dedi, karşımızdaki kapkara ekrana bakıp.)  

“Nâzım Hikmet Kuvayı Milliye - Genco Erkal’ın görüntülü yorumuyla” tam bir ustalık, sonsuz emek ve olağanüstü özenle hazırlanmış bir eser. Teşekkürler Yapı Kredi Yayınları, teşekkürler Genco Erkal ve emeği geçen herkese.    

Lale Dikmen Türker Ödülü  

Geçen hafta içinde pandemi koşullarında bir ödül töreni düzenlendi. Çevrimiçiydi... Lale Dikmen, sınıf arkadaşımdı. Cömertti, ilkeliydi, çalışkandı. Çok da özenli olduğundan biz ona İzmir’de lise yıllarımızda “Kontes” derdik. Dost canlısıydı. Eleştirisini de pattadak yapardı. ODTÜ Sosyal Bilimler Fakültesi 1968 mezunuydu. Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalıştı. 40 yıl bir diplomat eşi olarak, Atatürk’ün hedeflediği kadın modelini, yurtdışında donanımlı, yetkin, aydın ve eşit kadın kimliğiyle başarıyla temsil etti.   

Tek çocuğu, değerli mimar Kerem Türker’i çok genç yaşta yitirince 2016’da eşi Engin Türker’le birlikte Mimar Kerem Türker Vakfı’nı kurdu. Ancak ana gönlü daha fazla dayanamadı. Kısa bir süre sonra o da aramızdan ayrıldı. 

Sosyal alanda, çağdaş uygarlık düzeylerine ulaşabilme çabalarına yönelik Lale Dikmen Türker Ödülü’ne ilham veren, adını veren arkadaşımı, bugün daha da çok özlüyorum. Ödülün amacı, eşitlik ve insan hakları yolunda yoğun farkındalık yaratabilmektir. Ve ilk ödül, EŞİK’e, yani Eşitlik İçin Kadın Platformu’na verildi. 

EŞİK kimdir, nedir? 

EŞİK, bir platformdur. 320 kadın ve LGBTİ+ örgütünden oluşan ve 160 hak örgütü, meslek odası ve sendika tarafından desteklenen EŞİK, bugüne kadar çocukların cinsel istismara maruz bırakılması, İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet alanlarında yerel, ulusal ve uluslararası çok sayıda çalışma gerçekleştirdi.

Anımsayın: Ülkedeki gerici zihniyet, geçen nisanda çocuk istismarı faillerine af girişimi başlatmıştı. Buna karşı TCK 103 Kadın Platformu kolları sıvamış ve bu affın çıkmasını önlemişti. Ardından aynı gerici zihniyet, İstanbul Sözleşmesi’ne karşı harekete geçtiğinde bu kez Ağustos 2020’de EŞİK adını aldı. Farklı alanlardan, farklı yaşlardan, farklı birikimlerden aynı amaçlar doğrultusunda bir araya gelen, ayrımcı değil, birleştirici, bütünleyici bir çaba... 

Bu ilk ödülün, EŞİK’e verilmesi inanıyorum ki Lalemizi çok mutlu ederdi. Umuyorum ki bu ilk ödül EŞİK’e güç katar.     



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları