Cambaza bak, cambaza!

16 Haziran 2019 Pazar

Bugün 16 Haziran. Herkes akşamı bekliyor. Televizyon başına geçmek için.
Seçimi kazanmış, mazbatası elinden alınmış Ekrem Başkan ile hiç mi hiç gönüllü olmayan, patronu onu sahaya sürdü diye mecburiyetten yarışa katılan; en az sizin benim kadar kaybettiğini bilen Binali Yıldırım’ı izlemek için.
Demokratik ülkelerde iki rakip adayın tartışması, ikisinin performansları, düşünceleri, ifade güçleri, tasarıları, kişilikleri, yetenekleri, seçmeni etkileyebilir ve sonucu değiştirebilir. Demokrasilerde... Ama bizimki demokrasi değil, “ileri demokrasi” olduğundan bunların hiçbiri gerçekleşmez!
Şöyle ki: Aday takımlardan biri, karşısındakine her tür küfrü edebilir.
Aşağılayabilir, tehdit edebilir, dövdürebilir, linç girişiminde bulunabilir. Rakibinin anasına, ailesine sövebilir, hatta sevmediğini millete yuhalatabilir. Ve bunlara ilişkin asla sorgulanmaz, cezalandırılmaz. Linç girişimi yok sayılır. Küfürler duyulmaz. Milletin şeyine koyan ödüllendirilir. Yuhalatan, döven, söven değil, saldırıya uğrayan ya da can veren suçlanır.
Ancak adayların ötekisi, bunlardan binde birini yapsa yer yerinden oynar!

Yalanla suçlamak
Bunlar bir yana... Rakip taraflardan biri, sürekli yalan üretebilir. Yalanla karşısındakini suçlayabilir. Yalanla iftira edebilir. Yalanla karalamaya çalışır... Bugün söylediği yalanı yarın unutabilir. Söz verir, tutmaz. Bunların hiçbir önemi olmaz! Yalandan kim ölmüş ki!
Oyları çaldılar”. Bu yalanı ha bire tekrarladılar. Çalan kim? Hırsız kim? Nasıl çaldı? Ne zaman çaldı? Yok! Sadece “çaldılar!
Sen Pontus’sun! Sen Makarios’un heykelini diktin! Oha!
Sen FETÖ’sün! Sen PKK’sin! Bin kez oha!
Haftaya yeniden İstanbul için seçim... İstanbul duvarlarında Yıldırım’ın vaatlerini gördükçe herkes 17 yıldır aklınız neredeydi diye soruyor. Ağızlar torba değil ki, büzesin! Her konuşanı da hapse atamazsın! Zaten hapishaneler dolu, yer kalmadı! (Gazeteci Yavuz Selim Demirağ’ın hapishane dolu, yer yok diye hapishaneden geri çevrilmesini mutlak okuyun.)
31 Mart seçimlerinde Ekrem Başkan, Erdoğan’ın rakibiydi. Ve kazandı. Şimdi Binali Yıdırım’ın rakibi... Eh artık söyletmeyin beni...

Cambaza değil, yalana bakabilmek
Gelelim bu yazının başlığına... “Cambaza bak, cambaza” Türkçemizin güzel bir deyimi... Çok eskiden köyde, kasabada, yankesicilerin çalıp çırpmak için uyguladıkları bir yöntemin adı. Köy ya da kasaba meydanında millet aval aval bakınırken, biri “cambaza bak, cambaza” diye bağırır. Bütün başlar havaya kalkar. Herkes ip üzerinde yürüyen cambaza odaklanmışken, aşağıdaki yankesici cüzdanları götürür. Dikkati, başka yana çekmenin yolu...
Son yıllarda “Cambaza bak, cambaza!” nidası Türkiye gerçeği oldu!
En ciddi sorunlarla uğraşacak yerde cambazlara bakıyoruz!
Cambaza bakmaktan burnumuzun dibini görmez olduk!
Adalet, hak, hukuk yok; biz VIP kapısı tartışıyoruz.
Şiddet her yanımızı sarmış, biz iki adayın karşılaşmasını hangi haberci sunsun tartışıyoruz. (Çocuklarını, torunlarını tren katliamında yitirenlere devletin polisi sille tokat nasıl da girişebiliyor! O görüntüler karşısında dehşete düşmek yerine biz cambaza bakıyoruz!)
Millet işsizlikten, açlıktan geberiyor; biz fotomontaj, ses montajlarıyla uğraşıyoruz.
Siz yine de siz olun, cambaza bakmaktansa, 23 Haziran’da oyunuzu kullanın!
Bu akşam İsmail Küçükkaya’nın her iki adaya da şu soruyu sormasını isterdim:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Biz İstanbul’a ihanet ettik” sözüne katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz?
Siz bu ihanetin neresindesiniz???  

<haber-dikey:849842>



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları